22 Haziran 2008 Pazar

Tarihin Dilinden Anlamak

Veya “Tarihin Diliyle Konuşmak” diyebiliriz yazımızın başlığına.

Ateşin dilinden anlamazsanız yanarsınız, depremin dilinden anlamazsanız enkazda kalırsınız, çiçeğin dilinden anlamazsanız onu yetiştiremezsiniz, suyun dilini bilmezseniz niçin battığınızı veya nasıl yüzdüğünüzü bilmezsiniz, yerkürenin ve atmosferin dilini bilmezseniz ne uçak yapabilir ne uçabilirsiniz…

Genelde çocuğun, kadının, erkeğin; özelde her insanının bir dili vardır. Kişiler, bu dille kendini anlatır, siz bu dille onları çözebilirsiniz.

Tarihin de bir dili vardır anlayanlar için. Tarihin dilinden anlamayanlar, tarihte en fazla fosil olurken, anlayanlar, tarihe yön verirler. Haziran 1967’de başlayan ve Arap dünyası ile İsrail’i karşı karşıya getiren Altı Gün Savaşları’na komutanlık eden İsrail Genelkurmay Başkanı’yla savaş sonrasında görüşme yapan gazeteci, yaptığı ayrıntılı söyleşide konu Mısır Hava Kuvvetleri’ne yönelik Akdeniz’den dolaşarak yapılan baskın saldırıya gelince: “Arkadan dolaşma fikrine nasıl vardınız?” der. Genelkurmay Başkanı’nın cevabı açıktır: “Yavuz Sultan Selim’in, Tomanbay komutasındaki Memluk ordusunun toplarına hedef olmamak için arkadan dolaşmış olmasından esinlendik.” Bunun üzerine gazeteci tekrar sorar: Peki, böyle bir hareketin Mısırlılar tarafından da düşünülmüş olabileceğini hesaba kattınız mı?” Cevap, ibret alınacak niteliktedir: “Kesinlikle hayır! Çünkü onlar tarih okumazlar.” Bilindiği gibi tarih okumayan Mısırlılar bu savaşı bütün üstünlüklerine rağmen kaybederler. Bu insanlar, tarih okusalardı ne bu kadar aşağılanırlardı ne de bir savaşın mağlubu olurlardı.

Tarih, sadece bir ibret sahnesi değil, aynı zamanda kuvvettir. İkinci Dünya Savaşı’nda Kuzey Afrika’da Almanlar ile müttefikler arasında süren çöl savaşlarında Rammel’in tanklarla desteklenen ordusunu, ABD-İngiliz orduları, aynı coğrafyada vuku bulmuş Kartaca-Roma Savaşı’nın taktiklerinden esinlenerek yenebilmişlerdi.

Olaylar, tarihte birer sonuçtur. Biz, o savaşlardan hüküm çıkarır, ders alır, geleceği kurgularız. Çünkü olayların mantığı, suyun formülü kadar değişmez netliktedir.

Tarih, aynı zamanda köşe taşı insanların zaman tünelidir. Kişiler, bulundukları konum itibariyle hem geleceği yönlendirirler hem kendilerinden sonra yaşayan insanlara idol olurlar. İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD Kongresi’nde Almanların Kartacalılar gibi yeryüzüne dağıtılması, bu ülkenin dünya tahıl ambarı haline dönüştürülmesi teklifine karşı bir Kongre üyesinin: “İyi de ileride çocuklarımız, ‘Geothe’yi, Kant’ı, Hegel’i, Planck’ı ve daha binlerce bilgin, filozof ve sanatkarı yetiştiren bu millete ne yaptınız?’ diye sorunca ne cevap vereceğiz?” diye itiraz etmesiyle teklif geri çekilir, Almanlar da Kartacalılar gibi yeryüzüne dağıtılmaktan kurtulurlar. Yetiştirdikleri büyük beyinler, inanıyorum ki, Almanları yüzyıllar ötesine taşıyacaktır. Milletimiz, ders alınacak olaylar, yetiştirdiği büyük değerler yönüyle oldukça şanslıdır.

Tarihe masal, tarihteki kişilere masal kahramanı gözüyle bakmak, tarihimize saygısızlık, geleceğimize haksızlıktır. Hafızadan yoksun bir beden, geleceğin gübresi olmaktan kurtulamaz.

Tarih okumak, herkesin görevi; tarihin dilinden anlamak, büyük bir ayrıcalıktır. Şimdi tarih, her zaman tarih!...

Hiç yorum yok: