İnsanlık tarihinde katliamdan geçirilmiş halklar vardır. Ancak hiçbir katliam diğer insanlar görsün ve korksun diye gösterimde tutulmamıştır. Her kes bilir ki, katliam hiçbir kültür tarafından meşru ve insani bir fiil değildir. Katliam yapan katiller, utançlarını tarihten ve insanlıktan her zaman saklamışlardır. Çünkü katliamın hatırlanması ve konuşulması, katilin vicdanının bile kaldıramayacağı, bir azaptır, bir bilinç bunalımıdır. Fakat İsrail devletinin meşru! iktidarı yapa geldiği ve yapmaya devam ettiği, Filistinli katliamı ve soykırımı ile övünmektedir. Yaptığı katliamı bir plana göre işlediğini gururlanarak açıklamaktadır.
İsrail devlet başkanı yaptığı katliam için, "biz hedefimize ulaştık" diyebilmektedir. Bu katliamları, planlı bir eylemin parçası olarak yaptığını açıklamaktadır. Gazze katliamının planlı eylem olarak anlamlandırması, vandalizmin, barbarlığın övünülecek bir davranış olarak gösterilmesidir. Hatırlanacağı gibi, Amerikan askerleri Ebu Garip hapishanesinde yaptıkları işkenceleri, fotoğraflayarak hatıra olarak saklamışlardı. Bu iğrenç ve vahşi davranışlarını övünülecek bir davranış gibi, internet ortamında dolaşıma sokmuşlardı. İsrail'in Gazze'de yaptığı katliamı gösterimde tutması ile Amerikan askerlerinin vahşetlerini gösterimde tutması biri birine benzeyen iki utanç verici davranıştır.
İsrail, öldürdüğü çocukları ve kadınları nasıl öldürdüğünü fotoğraflamakta, yıktığı kenti savunmasız, zavallı insanlara nasıl mezar yaptığını, sürekli medya gösteriminde tutmaktadır. Avrupa kültürlerinde ordulara karşı kazanılan savaşlar için zafer anıtları dikilirdi. İsrail ise, hapishaneye, toplama kampına kapattığı halkı, nasıl katliamdan geçirdiğini anlatan zafer anıtları dikmekte. Bu çok garip bir duygudur. Hiçbir inancın ve kültürün içine sindirebileceği bir davranış değildir. Bu tutum İsrail'in yaptığı soykırımı anıtlaştırması anlamına gelmektedir. Çok korkutucu ve ürkütücü bir zihniyetle, dünyamız karşı karşıyadır. İnsanlık adına utanç verici bir olgu ile karşı karşıyayız.
Katliam yapmak bir suçtur. Üstelik bu suç tarihlerin kaydedebileceği en ağır suçtur. Ancak Gazze'de halen gösterimde tutulan katliam; katliama, soykırıma yeni boyutlar ve eklentiler yüklemektedir. Katliamı yapanlar, toplu öldürmeleri, bir film yapımcısı gibi ayrıntılı bir şekilde göstermektedirler. Hiçbir ölüm, hiçbir cinayet saklı kalmıyor. Belki buna medya etkisi diyenler vardır. Ancak bu katliam görüntüleri ve anlatıları, medya gücüyle izah edilecek kadar da basit değildir. Zira her kes biliyor ki, Siyonist katiller ve onların işbirlikçisi küresel güçler, yaptıkları katliamı, saniyesi saniyesine filme alıyorlar. Gösterimde tutuyorlar.
Bu uygulama insanlık hafızasının alamayacağı kadar saçmadır, absürttür. Bilinen hiçbir din, hiçbir duygu bu kadar ağır bir suçu meşru bir davranış gibi sunumda tutmaya tahammül edemez. Bir çok araştırmacı eski ahit inancı ile bu saçmalığı ve vahşeti açıklamaya çalışmaktadır. Bu açıklama kısmen de olsa doğrudur. Zira Yahudilerin inançlarında onların bu davranışını meşrulaştıran figürler de vardır. Ama mesele, özgün tarihi inançla açıklanacak kadar basit değildir. Çünkü Filistin'deki Siyonist katliam; bir suçlunun infaz edilerek öldürülmesi, bir karşı savaşçının bertaraf edilmesi değildir. Mesele bütün bir halkın kırımdan geçirilmesi ve bu kırımın kahramanlık gösterisi gibi sunuma konmasıdır. Bundan dolayı bu vahşeti işleyen Siyonist katillerin bu davranışı için yeni persfektifler oluşturmak gerekir. Çünkü tarih daha önce böyle bir vahşete ve soykırım uygulamasına şahit olmamıştır. Bu vahşeti işleyenler geleneksel inançlardan ve ideolojilerden beslenmiş olamazlar. Bu Siyonist barbarlara bu vahşeti yaptıran duygu üzerinde ve ideoloji üstünde durmak lazımdır. Bunu açıklamak gerekir. Çünkü hepimiz böyle bir tehlike ile vahşetle karşı karşıyayız. Hepimiz bunu yaşıyoruz. İnsanlığımız mevcut durumu ile tehdit altındadır.
Soykırım üzerinde araştırma yapan H. Arendt, Z. Bauman ve S. Mestrovic eserlerinde soykırım yapma cürmünü, bürokratik ve teknik bir şekilde yapılandırılmış modern toplumun duygusuzluğu ile açıklamaktadırlar. Onlar bu kanaate Nazilerin ve Sırpların yaptıkları soykırım hakkındaki sosyolojik incelemeler sonucunda ulaştılar. İsrail halen sürdürdüğü katliamla Naziler ve Sırplar gibi davranmaktadır. Ancak onlar yaptıkları katliamı gizlemişlerdi. Bu, iğrenç suçlarının görülmesinden ve duyulmasından korkmuşlardı. Utanmışlardı. İsrail ise katliamı onlar gibi bürokratik, teknik bir plan dahilinde yapmakta. Ancak katliamı onlar gibi utanç verici, ürkütücü bir davranış olarak görmüyor. Çünkü yaptığı öldürmeleri, gerçekleştirdiği yıkımları filme çekmekte, gösterimde tutmakta, açıkça biz bu insanları öldürmekle hedefimize ulaştık diyebilmektedir. İşin ilginç yanı bu gün bu vahşi uygulamayı sunumda tutan Siyonist katiller kendilerini de soykırıma uğramış bir halkın temsilcisi olarak tanımlıyorlar. Anlaşılan Siyonist katiller yaptıkları katliamı; güçlerinin, planlarının, kurgularının, iktidarlarının, söylem veya ideolojilerin bir göstergesi olarak sunumda tutuyorlar. Bundan dolayı ürkütücü bir ideoloji ile karşı karşıyayız. Üstelik bu ideoloji örgütlü bürokratik ve dünya çapında güç gösterisinde bulunan bir devlet tarafından yürürlüğe konmuş bulunmaktadır.
Anlaşılan, İsrail denilen, devlet işlemekte olduğu soykırımı gösterimde tutmakla, kitleleri ölüme ve öldürülmeye alıştırıyor. Ürkütücü, korkutucu ve vahşi bir davranışı olağanlaştırmaya ve alışılagelen bir durum şeklinde sunumda tutuyor. Siyonist katiller, bir taraftan soykırım yapıyor, bir taraftan yaptıkları kıyımı gösterimde ve dolaşımda tutuyor, diğer taraftan ise bütün kitleleri zorunlu seyirci konumunda tutmaya çalışarak, duyarsızlaştırmaya, mankurtlaştırmaya çalışıyor.
Öldürmelerin sahnelenmesi, işkencelerin gösterimde tutulması, Orta çağda bilhassa Roma'da adaletin bir gereği olarak, hukuki kurallar çerçevesinde gerçekleşirdi. Suçluların ve katillerin cezaları, büyük kent meydanlarında, tiyatrolarda bütün halkın huzurunda yapılırdı. Bu infazlarda işkence veya azap çektirme sahneleri, halk tarafından vahşi saldırgan duygularla, coşkularla izlenirdi. Ancak ölümlerin ve işkencelerin hiç birisi kitlesel değildi. Kişiseldi. Belirli yasal süreçlere göre işlenirdi.
Gazze katliamı, sahnelenmesi bakımından Roma tiranlarının uygulamasına benzemektedir. Ancak zaman bakımından o vahşi infazlardan çok farklıdır. Çünkü bir asırdır her gün ve her saat infaz edilen bir uygulama var ortada. Siyonist katiller, yaptıkları öldürmeleri sürece yayıyorlar, zamana dağıtıyorlar. Bir infazın süreçte tutulması, sürekli tekrarlanması ve hiç bitmeyecekmiş gibi dolaşımda tutulması gibi bir durum var ortada.
Gazze cinayeti öldürülen infaz edilen taraf bakımından da farklıdır. Hukuken hiçbir yasanın ve geleneğin suç isnat edemeyeceği, çocuklara, yaşlılara, özürlülere hasılı bütün bir halka tatbik edilen bir toplu cinayet şeklinde işlenmektedir. Öldürmenin, işkencenin ve şiddetin "kitleselleşmesi", "zamana yayılması" ve "gösterimde tutulması" Filistin'de işlenen soykırıma eklenen üç yeni boyuttur.
Bu üç boyut insanlığın geldiği durum açısından çok ürkütücüdür. Çünkü soykırım bu eklentilerle bir suç olmaktan çıkmaktadır. İşlediği cinayeti tekrarlayan, sahneleyen ve suçlu suçsuz ayırımı yapmadan işleyen bir katiller gruhu var ortada. Üstelik bu katillerin eylemlerini destekleyen küresel sermaye ve küresel askeri güçler, bütün insanlığın gözünün içine bakarak cinayeti ve toplu kıyımı meşrulaştırma yoluna gitmektedir. Cinayeti işleyen gruh ise meşru kabul edilen bir devlettir. Bu devletin yasaları, bürokrasisi ve her türlü meşru organları vardır. O zaman bu vahşet modern bürokratik ve teknik disiplinle yetiştirilmiş ve uygulamaya konmuş bir katliamdır.
Bu katliam bir yüzyıldır şiddetlenerek devam etmektedir. Ancak mankurtlaşarak katliama duyarsız kalanlara baktığımızda karşımıza gerçekten teknik olarak örgütlenmiş yöneticiler ve küresel güçler çıkmaktadır. Medyanın bildik grupları çıkmaktadır. Onların tahmin ettiği gibi halklar duyarsızlaşmıyor. Bilakis Gazzelilerin katliamına ve ölümüne seyirci kalmıyorlar. Direniyorlar. Bu cinayetlere karşı insanlık onuru ve haysiyeti adına meydanları dolduruyorlar. Lanet yağdırıyorlar. İstanbul, Halep, Atina, Paris, hatta İsrail halkı insanlık haysiyetini ve onurunu muhafaza ettiği için, katliama karşı direnmekte, gösteri yapmaktadır. Sokakları doldurmaktadır. Ne mutlu o insanlara ki, Siyonist katillere karşı el ele vererek insanlık adına bir halkın soykırımdan geçirilmesine karşı, sokakları ve meydanları dolduruyorlar. Gladyatörlere ve krallara karşı yürüyorlar.