4 Ocak 2009 Pazar

Öğretmenlik Üzerine

Büyüklerimiz, Anneler Günü ve Babalar Günü'nden başka bir de Öğretmenler Günü ilan etmişler. Ne iyi etmişler, değil mi?

Onun iyi olduğunu söylemek bana değil, sana yakışır. Sen de kendine yakışanı söylüyorsun.

Üstadım, siz niçin öğretmen oldunuz? Bu meslekte bilerek ve isteyerek mi bulunuyorsunuz?

Sence, benim meslek tercihim nasıl izah edilebilir?

Üstadım, siz kesinlikle bu mesleğe isteyerek ve öncelikle girmişsinizdir.

Bunu nereden çıkardın Kertenkele?

Yoksa mesleğinizde bu kadar özverili, başarılı olamazdınız.

Teşekkür ediyorum, Kertenkele; benim için günün armağanı, bu iltifatınız.

Üstadım, öğretmenlik hakkında herkes bir şeyler söylüyor. Ben yıllardır aynı şeyleri duyuyorum. Kimin ne dediğini artık önemsemiyorum, siz ne düşünüyorsunuz mesleğiniz için? Ben de öğretmen olayım mı?

Kendin için hemen karar verme? "Ne, niçin, nerede, ne zaman, nasıl, kim" yöntemini burada da kullan. Öğretmenlik bir meslektir, meslekler insanın ihtiyacından doğmuştur. Evrendeki her şeyde olduğu gibi mesleklerin hem doğuşunda hem amacında hem icrasında merkez, insandır. Bazı meslekler insanı doğrudan, bazı meslekler dolaylı olarak amaç edinir. Biz de yaşamımızı idame ettirebilmek için bir meslek sahibi olmak zorundayız. Ziraatla uğraşabilirsiniz, çoban olabilirsiniz, mühendis, mimar, sanayici, tüccar olabilirsiniz. Ya da öğretmen, polis, hâkim, doktor olabilirsiniz. İnsan, bunların bazılarında doğrudan, bazılarında dolaylı şekilde objedir. Doktorda, öğretmende, hâkim ve poliste insan doğrudan objedir. Bu meslekler, toplum içinde, bu yönüyle ayrıcalıklı diye algılanır. Hâkimin ve polisin objesi insan, bakış açısı suç; doktorun objesi insan, bakış açısı hastalık; öğretmenin ise objesi insan, bakış açısı eğitimdir. Eğitim de insanı insan yapan eylemdir, değerdir. Eğitimsiz biri, henüz insan olma olgunluğunda değildir. Öyleyse şöyle diyebiliriz: Öğretmenin objesi de bakış açısı da insandır.

Üstadım, peki, öğretmenler insan mıdır?

Kertenkele, sorunu anlayamadım. Lüzumsuz bir soru sordun.

Üstadım, size kendimi yine anlatamadım. Ben bir zamanlar öğretmenim için "O da bizim gibi yiyip içiyor mu, yatıp uyuyor mu?" diye düşünürdüm. Sanki onlar, benim gözümde bir melekti.

Anladım, sen terdit sanatı yaptın.

Ne yaptığımı bilmiyorum; ama her halde bilmeden güzel bir şey yaptım.

Her çocuğun gözünde öğretmen, bir melektir. Benim de senin gibi düşündüğüm zamanlar oldu. İlk insan Hz. Adem'e eşyanın adını Allah öğretti. Öğretme işini yapanlar, Allah'ın mesleğini icra etmiş oluyorlar. Kutsal kitabımızın ilk ayetinin ne olduğunu sana bir sohbetimizde söylemiştim: Oku. Okuyana öğrenci, okutana öğretmen denir. Öğretmen; dağa taşa, kediye köpeğe değil, insana hizmet eder. Sizin en büyüğünüz, size en çok hizmet edendir. Öğretmenlik, bunun için yüce meslektir, büyüklerin mesleğidir.

Üstadım, ben de büyük olmak istiyorum.

Peki, büyük olarak mutfakta mı, vitrinde mi bulunmak istiyorsun?

Üstadım, beni yine ters köşeye yatırmaya niyetiniz var. Niçin mutfak ve vitrinden söz ettiniz?

Kertenkele, sana istiare sanatından söz etmiştim. Eğer, narsis duygularının etkisiyle hareket ediyorsan vitrini, alçakgönüllü olmak istiyorsan mutfağı tercih edersin. Öğretmenler, türbinlere oynamazlar. Onlar adsız kahramandırlar. Öğretmenler, kendileri eser olmazlar; ama eserleriyle övünürler. Onlar, müessirdirler.

Üstadım, sizin övündüğünüz bir eseriniz oldu mu?

Sana Kertenkele demediğim gün, eser verdiğim gündür. Bu da sabır gerektiriyor.

Üstadım, ellerinizden öpüyorum.

Hiç yorum yok: