"Çaresiz değilsiniz, çare sizsiniz." sözü, ses ritmi ve söyleyiş güzelliği yönüyle beni tebessüm ettirir. Ne güzel söylemiş söyleyen: Çaresizliklerin çaresi, yine biziz.
"Kendimize ne kadar çare olabiliyoruz?" sorusunu, sanırım, pek sormuyoruz. Gelin, küçük bir eleştiri ve özeleştiri yapalım. Kendimizi tutsak ettiğimiz durumları tespit edelim, sıkıntılarımızın sebeplerini düşünelim. Para kazanmak, makam ve şöhret sahibi olmak, mal edinmek; hemen herkeste vardır. "Onda var, bende niye yok; o kazanıyor, ben niçin kazanamıyorum?" sorularını bir nedenle kendimize sormuşuzdur. Dışımızdaki insanların, bu tutkulara esir olduğunu gördüğümüzde onlara güleriz, onları tenkit ederiz. Aynı prangaları boynumuzda taşırız da bütün yakınmamıza rağmen bunlardan kurtulmanın yolunu aramayız.
Günümüz dünyasında, insanlar, bazı değerlerin ya da kötülüklerin önemini vurgulamak için "gün" ilan etmişler: Dünya Kadınlar Günü, Dünya Sigara İçmeme Günü... gibi. Hâlbuki insanların, bir de "Dünya Prangalardan Kurtulma Günü"ne ihtiyacı var. İnsanlar bunun farkında değiller.
Asyalı avcılar maymunları yakalamak için, içini oydukları hindistancevizine tatlı bir yiyecek koyarlar ve onu bir iple ağaca ya da kazığa bağlarlarmış. Hindistancevizinin içindeki tatlıyı almak amacıyla elini açık vaziyette sokan maymun, çıkarırken yumruk yapacağı için bir türlü o delikten elini kurtaramazmış. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner, kolayca yakalanırmış. Hâlbuki maymun açgözlülük yapmayıp elindeki tatlıyı bıraksa rahatça elini o delikten çıkaracak ve avcılara yakalanmayacaktır. Maymunu bu duruma düşüren iki sebep vardır: Bağımlılık ve açgözlülük.
Çok zaman, sahip olduğumuz bağımlılık ve açgözlülük yüzünden küfürler yeriz, eleştiriler alırız, kâbuslu geceler geçiririz, dostlarımızı, saygınlığımızı, sağlığımızı ve özgüvenimizi kaybederiz, kendimizle çelişen davranışlarda bulunuruz... Yaptıklarımızdan pişmanlıklar duyarız. Bu durumda sıkıntılarımızı başkasının çözmesini isteriz ya da birilerini suçlayarak teselli buluruz. Sorunun çözümü, kendimizdedir de bunu görmeyiz. Dünyanın, içinde bulunduğumuz dar çerçeveden ibaret olduğunu sanırız veya kaybedeceğimiz küçük kayıplarla dünyanın sonu gelecek zannederiz. Bu durumda yapmamamız gereken, açgözlü maymun gibi çılgınca tepinmek değil, elimizi açmak, elimizdeki küçük değerleri kısa süreliğine "Alın sizin olsun, ben kendime günahsız yeni sayfa açıyorum, şimdi özgüvenim daha da yüksek, daha özgürüm." diyebilmektir. Bunları söyleyen ve eyleme döken kişi, artık prangalarından kurtulmuştur.
Burada, yağmurdan kaçarken doluya tutulma, bir başka ifadeyle, mütecavizden kurtulup caniye yakalanma ihtimali de var. Denize düşüp de yılana sarılanlardan olmamak lazım. Tutkular, akıl ve sağduyu ile terbiye edilirse değer kazanır, bizi yüceltir. Bir tutkunun bizi yüceltip yüceltmediğini anlamak zor değildir. Esiri olduğumuz tutku, bize yaşama sevinci mi veriyor yoksa bizi hayata mı küstürüyor; yüzümüzü mü kızartıyor yoksa bize onur mu veriyor, bizde pişmanlık mı doğuruyor yoksa takdir edilmemize mi neden oluyor? İki dünyada da izahını yapamayacağımız eylemlere neden olan bütün tutkular, bizim için prangadır.
Özgürlüğe ulaşmak ve yaşama sevincini elde etmek adına, elini açan maymunlara, prangalarını kıran insanlara ne mutlu!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder