4 Ocak 2009 Pazar

İş Kazaları ve Türk Kültürü

Ülkelerden ülkelere insanlardan insanlara kültürler, yaşam tarzları değişiklik göstermektedir. Hayatlarımızda birçok şeyi olduğu gibi kabul etme yorumlamama, kendimizi geliştirmeme gibi rahatsızlıklarla yaşamaya devam etmekteyiz. Türk kültürüne göre yetişen ve yaşayan insanımız dünyanın değişimine ayak uydurmakta çok fazla zorlanmakta. Hayatımızda değişikliği pek kabullenmek istemeyiz ve devamlı işin kolayına kaçmaktayız. Bu yüzden gördüklerimizi olduğu gibi kabullenmek, değişiklik yapmamak bizlerin yaşamımızda başımıza gelebilecek olan şeylere kadercilik anlayışı ile bakmamıza neden olmaktadır.  

İnsanların hayatlarını devam ettirmek için çalışmak, para kazanmak ve kendisini geliştirmesi gerekmektedir. Ama insanlarımız yapısı gereği birçok şeyi değiştirmek istememekte ve ders almamaktadır. İş hayatında insanlar birçok değişik konuda çalışmaktadır. Her insanın her işi bilmesi mümkün değildir. İş hayatında insanların yaşadıkları iş kazaları incelendiğinde insanın hatalardan ders almadığı ve değişikliğe gitmediğini görmekteyiz.

ILO (Uluslar arası Çalışma Örgütü) araştırma sonuçlarına göre:

Her yıl 270.000.000 işçi iş kazalarında yaralanmaktadır. Dikkat edersek yaklaşık olarak Ülke nüfusumuzun dört katı kadar insan her yıl dünyanın dört bir yanında iş kazası sonucu yaralanmaktadır. Bunu dakika olarak hesaplarsak dakikada 510 işçi kaza geçirmektedir. Her gün 5.000 işçi iş kazası sonucu hayatını kaybetmektedir. Bunu yıl bazında hesaplarsak ne kadar büyük bir insan ve iş gücü kaybına sebep olduğunu ortaya çıkmaktadır. Ölen işçi sayısını dakikalarla hesaplarsak her 1 dakikada 3-4 kişi iş kazası sonucu ölmektedir.  

Ülkemizde ise her yıl yaklaşık olarak 80.000 iş kazası olmaktadır. Yani resmi kayıtlara göre her 6 dakikada 1 iş kazası olmaktadır. Her yıl ortalama olarak 1500 işçi hayatını kaybetmektedir. Başka bir deyişle her gün 4-5 kişi iş kazası sonucu hayatını kaybetmektedir. Yaklaşık olarak dememizin sebebi de Türkiye'mizde devam etmekte olan kayıt tutma alışkanlığının olmaması dolayısıyla net rakamlar verilememektedir.

Dünyadaki iş kazaları incelendiğinde çok iyi durumda olmadığımızı görebilmekteyiz. İş kazalarında en çok kaza yaşanan ülkeler arasında Avrupa'da birinci dünyada üçüncü sırada olduğumuz ortaya çıkmaktadır. Bundan dolayı adım atmamız gereken çok yolumuz olduğunu görmekteyiz. Bunun içinde yapmamız gereken şeylerin başında alışkanlıklarımızı değiştirmek ve yaptığımız hatalardan ders almayı öğrenmemiz gerekmektedir.

İş kazası sadece insanın kendisini etkileyen bir olay değildir. Etrafındaki iş arkadaşları, şirketi, amiri ve en önemlisi ailesi ve sevenleri kaza geçiren için büyük bir üzüntü, emek ve zaman harcamaktadırlar. İş kazası öncelikle insanın kendisinde bir güven kaybı oluşmasına sebep olmakta, hayata bakış acısı değişmekte, yaşam kalitesinin düşmeye başladığını görmekte, sosyal yaşam ile bağlarında kopukluklar oluşmaya başlamakta, sağlığın ne kadar önemli bir olgu olduğunu görmektedir.

Kazayı geçiren kişinin etrafındaki iş arkadaşları ise moral bozukluğu, kazazede için üzüntü, kazazedeye karşı güven duygusu kaybı, kaza ile ilgili yapabileceği bir şey olup olmadığına dair bir vicdan azabı ve motivasyon kaybı türü şeyler hissetmeye başlarlar. İş kazasının sadece sosyal ve teknik boyutu yoktur. Bunların yanında işin hukuki boyutu da vardır. Bu da kazazedenin ilk amirlerini en çok rahatsız eden durumlardan biridir. Çünkü kazazedenin acılarının ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasının yanında işin hukuki boyutu amirleri korkutmakta ve tedirginlik yaratmaktadır. Şirket ise bir prestij kaybı yaşamakta ve eğer ölümlü bir iş kazası ise basında ve iletişimde yaşadığı sıkıntıları atlatabilmek için çeşitli yöntemler bulmak zorunda kalmaktadır.

İşyerlerinde iş kazalarının olmaması için çeşitli çalışmalar yapılmakta, önlemler alınmakta ve sorumlu insanlar görevlendirilmekte. Fakat her insanın başına bir kişiyi görevlendirmek mümkün olmamaktadır. Her insanın bir kazaya uğramaması için kendisinin yapması gereken, almakla mükellef olduğu görevler vardır. Örneğin hepimiz araba kullanıyor ve araba kullanırken emniyet kemeri takma alışkanlığına çoğu insanımız uymamaktadır. Kaza yaşandıktan sonra "ah keşke emniyet kemerini taksaydım"  gibi laflar telaffuz etmeye başlarız. Ama emniyet kemerini başımıza bir olay gelmedikçe takma alışkanlığı edinmek istemeyiz. Hatta emniyet kemerini trafik polisini gördüğümüzde "polisin ceza yazmaması için" takma gibi bir alışkanlık ediniriz. Evet polisin bizi gördüğü anda kendimizi koruma altına alırız ama polisten uzaklaştığımızda çok fazla umurumuzda olmadan yolumuza devam ederiz. Bu sosyal hayatımızda devamlı yaşadığımız, karşı karşıya kaldığımız bir durumdur. Bunun benzeri şeyleri iş hayatımızda devamlı yaşamaktayız, aynı davranışları tekrarlamaktayız. Bu yüzden insanımızın yaşadıklarından ders alması, yaptıkları hataların tekrarlanmaması için bazı değişikliklere açık olması gereklidir.  

Kaynaklar:

1: Dr. Mahmut Yaman - İş Sağlığı ve Güvenliği mi? O da ne? - 2005

 

Hiç yorum yok: