21 Ocak 2009 Çarşamba

Türk Gladyosunun Tasfiyesi

Ergenekon Soruşturması kapsamında o kadar çok haber ve yorumla karşılaştık ki. Olay ve dava kapsamı çok geniş, birbiriyle irtibatlandırılması mümkün görülmeyen insanlar aynı torbanın içinde. Bunların içinden anlaşılabilir bir sonuç çıkarmakta zorlanıyoruz.

Şimdi detaylara takılmadan resmin bütününü görmek için, anlamamız gereken bazı temel hususları gözden geçirelim:

  • 1- 1950' li yıllarda ABD'nin teşviki ile NATO ülkelerinde daha sonra adı genel olarak "Gladyo" olarak adlandırılan sivil örgütler oluşturulmuştu. Bu kapsamda Türkiye'de de benzeri bir teşkilatlanmaya girişilmişti. "Özel Harp Dairesi, bir yabancı işgalinde istilacılara karşı gerilla yöntemleri ve yeraltı etkinliğiyle mücadele etmek için kurulmuştu. Gerektiğinde kullanılması için de Türkiye'nin bazı yerlerinde gizli silah depoları oluşturulmuştu." "Görevi, 'barış' sırasında 'gayr-ı nizami harp' hazırlığı yapmak, savaşta da o 'harb'in gereklerini yerine getirmekti."
  • 2- Türkiye uzun süren terör mücadelesinde bir dönem etkin rol oynayan "Özel Harekât Dairesi"nin (başında bir dönem İbrahim Şahin görevliydi), PKK'ya karşı kahramanca bir mücadele örneği vermesine rağmen, zaman zaman hukuk dışına çıkan bir mücadele yöntemi izlediği ve özellikle Güneydoğu'da çok sayıda yargısız infazı gerçekleştirdiği iddia edildi.
  • 3- "Susurluk Kazası"nda (1996 da) ölen Abdullah Çatlı devletin direkt yapamadığı bazı operasyonlarda kullanılmıştı. ASALA'ya karşı operasyonlarda ve Kumarhaneler Kralı Ömer Lütfü Topal'ın öldürülmesinde adı geçmişti. Hüseyin Kocadağ İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı idi. Yaralanan Sedat Bucak, milletvekili idi ve aynı zamanda, A.Öcalan'ın PKK'yı desteklemesi yönündeki bütün baskı ve ısrarlarına rağmen, devletin yanında yer alıp PKK'ya karşı mücadele etmeyi tercih eden Bucak Aşireti'nin lideriydi. Susurluk ismi bir kesim tarafından "devlet-siyaset-mafya" arasında kirli ilişkiler ağını tanımlayan bir kavram olarak kullanılmakta.
  • 4- Türkiye zaman zaman ihtilallar yaşamış bir ülke. Yapılan darbeler tamamıyla TSK bünyesinde muvazzaf subaylar tarafından gerçekleştirildi. 1980 ihtilalı ve sonrası yapılan postmodern darbeler emir-komuta zincirine uygun gerçekleşti. Siyasetin normal gidişatını değiştiren veya yönlendiren (ve Türkiye'ye büyük zararlar veren) bu darbelerin gerçekleşmesi için, ülke genelinde çıkarılan olaylar ile istikrarsızlığın hâkim olduğu bir ortamın oluşturulması gerekiyordu. Yönetiminde emekli generallerin de bulunduğu (Türk Gladyosu olduğu iddia edilen) Ergenekon adlı organizasyonun veya bazı üyelerinin, ihtilala uygun istikrarsız ortamı oluşturmak için olaylar çıkardığı, çeşitli cinayetler işlediği iddia ediliyor.
  • 5- Ergenekon ve Susurluk'la ilişkilendirilenlerin kirli ilişkiler içinde olduğu iddiası doğru ise, son derece büyük bir para gücünü de ele geçirmiş olmaları gereklidir. Oysa bugüne kadar örgütün yönetim kademelerinde en tepelerde gösterilen kişiler de dâhil olmak üzere, hiçbirinde büyük para varlığı ve hareketi tespit edilemedi. Ergenekon'un kasası iddia edilen ve hapishanede hastalanarak ölen kişinin ailesi cenazeyi kaldıracak para bulmakta sıkıntı çekti.
  • 6- Varşova Paktının dağılmasından sonra diğer NATO ülkelerinde lağvedilen, Gladyo türü örgütlerin Türkiye'deki uzantısı olan "Özel Harp Dairesi" benzeri yapılanmaya ihtiyaç var mı? Türkiye'nin birlik ve bütünlüğüne yönelik herhangi bir tehlike kalmadı mı? Ülkemizin en azından bir kısmının bölünmesi ve Irak'ın Kuzeyinde oluşturulan devletle birleştirilerek "Büyük Kürdistan" kurma projesi içinde olanlar yok mu? Bu projenin ikinci aşamasının kurulan devletin "Kuzey İsrail haline getirilmesidir" iddiası bir vehimden mi ibarettir? ABD'nin Irak'ı işgalinden önce Güneydoğu'da istediği üslere ilaveten Trabzon, Sinop ve Kurtköy'ü üs haline getirme talebi hangi anlama geliyordu?
  • 7- Özel Harp Dairesinin görevini Ergenekon Örgütü mü aldı? ABD ve İsrail'in bu projelerine karşı "derin devlet" tedbir mi almaya çalışıyordu? Eğer kazılarda bulunan silah ve mühimmat Ergenekon üyelerinin ise, bunlar "yabancı işgalinde istilacılara karşı gerilla yöntemleri ve yeraltı etkinliğiyle mücadele etmek için" mi konuldu? Yoksa bazı suikastlar ve istikrarsızlaştırma eylemleri için mi kullanılacaktı? Başka bir ihtimal, söz konusu silah ve mühimmat başkaları tarafından davayı yönlendirmek için mi konuldu? Bunları teknik incelemelerden sonra daha iyi yorumlayabileceğiz. Ergenekon, bahsi geçen projeleri yürüten devletler için bir tehlike olarak mı görüldü? Türkiye topraklarında başka devlet kurma projelerinin sahipleri, "derin devlet" diye adlandırılan bu "sivil savunma gücünü" tasfiye etmeye mi çalışıyor?
  • 8- TSK'nın en tepesinde görev alan komuta kademesi istemeden Türkiye'de ihtilal olmaz, olamaz. Ergenekon ihtilallara zemin hazırlamak için kullanılan bir örgüt ise, asıl dikkat edilmesi gereken merci ihtilalı bizzat yapma ihtimali olanlardır. TSK komuta kademesinin demokrasi kurallarına inanmış kişilerden oluşması yeterli teminat sayılmalıdır. İhtilal teşebbüsü içinde olma iddiasıyla bazı emekli generallere yapılanlar, eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın ifade ettiği "TSK'yı bölme projesine" hizmet ediyor olabilir mi?
  • 9- 1996'da "Susurluk çeteleriyle" mücadele adına "aydınlık için bir dakika karanlık eylemi" yapanlar, bugün Ergenekon Davası karşısında çekimser, endişeli ve hatta tepkili. O yıllarda Susurluk için yapılan eylemleri, "glu glu dansı" diye niteleyen siyasilerin kampındakiler, bugün Ergenekon tutuklamalarından son derece keyifli.
  • 10- Ülkede kirli işlere bulaşmış çeteler ve bunların devlet içindeki işbirlikçilerinin temizlenmesi herkesin arzusudur. Burada mesele, hukuk devleti ve demokrasi isteyen temiz kitlenin ABD ve İsrail projeleri için maşa olarak kullanılmaması, bunun için gerekli dikkat ve özenin gösterilmesidir.

Görüldüğü gibi cevabını bulamadığımız soru sayısı bildiklerimizden daha fazla. Bu safhada en dikkat edilmesi gereken şey, soruşturma ve davanın bir psikolojik savaş olmaktan çıkarılıp, hukuk kurallarının harfiyen uygulanmasından ibarettir

Hiç yorum yok: