Rasim Özdenören, bir denemesinde, Oktavya Paz'ın bir Meksika eğlencesini şöyle betimlediğini yazar: "Bu eğlencede düzen kavramı tümüyle ortadan kalkar, onun yerine kargaşa gelir ve her şeye izin verilir. Her şey başkalaşır, toplumsal, cinsel, kültürel, ırksal ve tecimsel ayrımların ortadan kalkmasıyla geleneksel katmanlar yıkılır. Erkekler kadınlar gibi giyinir, efendiler kölelere, yoksullar zenginlere dönüşür. Askerlerle, rahiplerle, yasalarla alay edilir. Kutsal şeyler çalınır, dinsel ayinlere küfürler savrulur. Her önüne gelenle cinsel ilişki kurulabilir. Bazen de eğlence bir "kara ayine" dönüşür (kara ayin, yani, şeytanın, kötü ruhların kutsandığı ayin). Kurallar, alışkanlıklar, gelenekler çiğnenir.
Yaşadığımız coğrafyada ayaklar baş, eşkıya efendi olmuş. Fırsatçılığın adı demokratlık, emperyalizmin adı yardımseverlik olmuş. Beyaz yoğurdu siyah algılayanlar medyaya, siyasete egemen olmuş. Biz, hayvanın, yularından; insanın, sözünden tutulduğunu bilirdik; ama sözün, kendisini bağladığı insan, ortada kalmamış. "Dün dündür, bugün bugündür." sloganı, yaşam felsefesi haline gelmiş. Olması gerekenler olmadığı gibi, olmaması gerekenler olur hale gelmiş.
1940'larda bir zihniyetin sahibi saf Türk'ü bulmak için kafatası ölçmeyi öneriyordu. Ayni zihniyet, şimdi günün teknik gelişmesine uyum sağlamış olmalı ki, DNA testi öneriyor. Bu zihniyetin Siyonist patentli olanı da bir soyu yok etmek adına yıllardır Filistin halkına esaret hayatı yaşatıyor. Gasp ettiği toprakların gerçek sahiplerini çoluk çocuk, kadın erkek, genç veya ihtiyar demeden her fırsatta yaralıyor, öldürüyor. Bu işi yaparken hiçbir değer tanımıyor. Evleri, ibadethaneleri, hastaneleri, yardım merkezlerini acımasızca bombalıyor. Ekmek kuyruğunda bekleyen günahsız çocukları, potansiyel tehlike olarak gördüğü için, vahşice katlediyor. Kendilerine sağlık ve gıda malzemelerinin ulaşmasını ısrarla engelliyor. Bu zulmü, bir ibadet aşkıyla yapıyor, ortaya koyduğu facianın bir hak olduğunu yüzsüzce söyleyebiliyor. Evladını yitiren annelerin haykırışları, yerdeki yaralı ve cansız bedenler, bu yüzsüz zihniyetin pişmanlık duymasına, özür dilemesine yetmiyor. Belki de bu hukuksuz kararı alanların, bombayı atanların her biri, kendini, bütün değerlerin ters yüz edildiği, Meksika'daki eğlencede zannediyor. Önemli değil, onların nasıl olsa, atılan ayakkabıya gülebilen bir babaları var. Bizde böyleleri için şöyle denir: Al birini, vur öbürüne.
Bu ortamda karamsarlığa gömülmek, "Elden ne gelir ki?" demek bize yakışmaz. Tercihimiz, karanlıklara küfretmekten yana değil, bir mum yakmaktan yana olmalı. Her koşulda, yapılacak bir eylem vardır. Gücü yetenler eliyle, yetmeyenler diliyle her haksızlığa, yanlışlığa müdahalede bulunmalı. Üçüncü grupta kalmak beni korkutuyor. Sizin yeriniz neresi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder