Bir: Hayatı boyunca herhangi bir sendikanın kapısından içeri girmemiş bir insanın "Bunlar hep yiyici" yada "Sendika ağaları var ya" girizgâhlı cümle kurmalarına yarar.
İki: Milâttan yani İhtilâlden önce oluşan dış kaynaklı hava akımından mirasyedi olarak kulağına bir damla yel kaçan vatandaşımızın "Bunlar siyasilerin arka bahçesi" demelerine yarar.
Üç: "Ben sendikalara inanmıyorum" klişesiyle hayata güvensizlik ve cesaretsizlik bağıyla bağlandığı halde sözde çağdaş bir söylemin günaşırı suyunu sıkmaya yarar.
Dört: Yaşamını sanki çoğulculuk ve katılımcılık yörüngesine oturtmuş da "Birleşsinler de öyle gelsinler" repliğiyle tüm renkleri tek renge çevirmeye çalışan kalıpçıların çevreyi torna tezgâhı gibi kullanımına yarar.
Beş: "Siz gidin dövüşün gelin, benim işim var" marka ve modelli ikinci el tam siper hikâyelerine karşı işbu sorgu - sual yazısını yazılmasına yarar.
PEKİ, YA SENDİKALAR NE İŞE YARAMAZ?
Bir; çalışanların koruyucu şemsiyesi olduğu halde yazın kavurucu sıcağında tatil şezlongu ve güneşliği olmaya yaramaz.
İki; bireysel emeğin nazenin ve kırılgan yalnızlığının mukavim öncü birlikleri olarak ön safta savaştığı halde kahvehanelerdeki can sıkıntısı savaşlarında paralı askerliğe yaramaz.
Üç; 'Yalnızlık Allah'a mahsustur' kaidesi uyarınca meslek guruplarına aerodinamik sosyal üniteler oluşturmasına karşın tek kişilik koroların vokalciliği istihdamına yaramaz.
Dört; 'Testiyi kırmadan önce' düsturuyla ve insan olanın başına her zamana iş gelebilir mantığıyla "Taş düşebilür, ayı çıkabilür" levhalarıyla yol işaretçiliği yaptığı halde 'kendi düşen ağlamaz' şarkısına nota olmaya yaramaz.
Beş; kazanımlardan ve 'Kolaylaştırın, güçleştirmeyin' prensiplerinden muhtelif çap ve markada pilavlar, makarnalar ve salatalar imal ettiği halde malzemesiz/aşçısız kudret helvaları ve bıldırcın eti sofraları kurmaya yaramaz.
"Benim memurum işini bilir" demişti Özal. Biz de 'şair burada ne demek istemiş' diyerekten sorumuzu kamuoyunun takdirine tevcih ediyoruz:
a-) Benim memurum, çoluk - çocuğunun rızkını kazandığı işinin kıymetini bilir ve maaşını hakederek yapar.
b-) Benim memurum, 'neka ekmek, oka köfte' formülasyonuyla iki reklam veya iki geyik arasında yarım ekmek tutarınca iş yapar.
c-) Benim memurum, 'işini aşıran en kahraman' fehvasınca belli bir işten türev ve integral yardımıyla nice işler, biricik taştan nice kuşlar çıkarır.
d-) Benim memurumun işi iş, tuzu kurudur. Ev, bark, hisse senedi, tahvil, kart, kabekart.. ne ararsan var'ın gizli koleksiyoncusudur.
e-) Benim memurum, sendika sürülerinden ayrılarak Hükümetlerin onu daha kolayca ham yapmasını kolaylaştırır.
Sendikalar, ayakkabı çekeceği değildir. Saç kurutma makinesi de değildir.
Sendikalar, birbirlerinin hasımları yada kuyu kazıcıları değildir.
Sendikalar, hayır kurumları veya cami dernekleri değildir.
Sendikalar; demokrasinin kenesi, anayasa güvesi yada toplumsal düzenin defosu değildir.
Tuhaf! Ne olmadığınızı anlatmaktan n'idüğümüzü ve ne işe yaradığımız anlatmaya sıra gelmiyor. Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan, zan ve isnatları parçalamak ise safradaki taşları parçalamaktan daha zor.
Baka Hoca Nasreddin! Sendikalar bindiğimiz dallardan birisidir. Kesmeyegör !