Neden, bir fıçı içinde hayatını sürdürmüş olan Diyojen, milyonlarca insanı kudreti karşısında titreten Büyük İskender'den daha büyüktür, yüzyıllardır daha fazla itibar ve saygıyla anılmaktadır? Diyojen'i 2400 yıldır yaşatan ilmi ve fikirleri ile ("Dile benden ne dilersen diyen B. İskender'e, "Gölge etme başka ihsan istemem" dedirten, dünyevi mal ve güce itibar etmeyen) bilgeliği olsa gerektir.
Yavuz Sultan Selim'e, hocası İbni Kemal'in atının ayağından sıçrayan çamurun kaftanını kirletmesi üzerine, "Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurla bulanmış kaftan, bizim en kıymetli eşyamızdır. Bu kaftan, öldüğümüzde tabutumuzun üstüne örtülmek üzere saklansın!" dedirten ne idi?
İstanbul'da geçen hafta (11 Nisan 2009) düzenlenen bir tören bana bu soruları hatırlattı. "Akademik Hayatının 50. Yılında, Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş" adıyla hazırlanan bu vefa gününde, seçkin katılımcılar Hoca'ya sevgi ve saygılarını sundular. (Katılımcılardan ilk aklıma gelenler: Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başta olmak üzere Kırım Tatar Milli Meclisi Başkanı Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri temsilcileri, SP Genel Başkanı, Asya ve Avrupa İslam Federasyonları Başkanları, çok sayıda eski Bakan, çok sayıda Üniversite hocaları, dernek temsilcileri, belediye başkanları, milletvekilleri vd)
"Hocaları Hocası" Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ın huzurunda iletilen bu samimi sevgi ve saygı ifadelerini hak ettiren unsurun ne olduğunu anlamaya çalıştım. Ölümünden sonra değerini anladığımız, merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nu sevdiren, sevmeyenlere bile saydıran unsurun ne olduğunu anlamaya çalışırken de benzer duygulara kapılmıştım.
Merhum Muhsin Yazıcıoğlu siyasi hayatında yüzde iki mertebesinde oy alabilen bir siyasi partinin genel başkanı idi. Nevzat Hoca Cumhurbaşkanlığına aday olmuş seçilememişti, parti Genel Başkanı ve hatta hiç bakan olmamıştı. Buna rağmen her ikisi de partilerini aşan bir sevgi ve saygı görmeyi başarabilmiş kişilerdir. Her ikisi de siyaseti bir hizmet aracı olarak görüp, makam, mevki ve güç elde etme tarafına itibar etmemişlerdi.
Toplantıda anlatılanlardan öğrendik ki, Nevzat Hoca'ya yakın dostu merhum Turgut Özal da, öğrencisi ve çalışma arkadaşı Abdullah Gül de, kendi Bakanlar Kurullarında görev vermek istemişler, ama Hoca kabul etmemiş.
Nevzat Hoca, kendisinin de ifade ettiği gibi "şanslı bir adam" olsa gerek. Çünkü 76 yaşında sağlıklı, verimli, düzgün ve mesut bir aile ortamı içinde, maddi açıdan müreffeh, manevi açıdan saygı ve itibarın zirvelerinde yaşayan bir dava ve hizmet adamı.
Allah'ın O'na verdiği nimetlerin, zekâsının, ilminin, bürokrasi ve devlet tecrübesinin, servetinin, güler yüzünün, sevgi ve iman dolu gönlünün zekâtını bu millete vermeye devam ediyor. "Milli değerlere bağlı, mütedeyyin insan yetiştirme" gayreti hiç eksilmedi.
Nerede bir Türk varsa oraya yetişme, ortak manevi bağlarımız olan İslam Devletleri ile iyi münasebetler kurma derdinde olan Nevzat Hoca, Türk ve İslam Dünyasında çok sayılan mümtaz bir şahsiyet. İş adamı, siyasetçi veya bir Türk vatandaşı olarak bu ülkelere giden herkes bu gerçeği fark edecektir.
Nevzat Hoca'nın, Aydınlar Ocağı olarak ziyarete gittikleri Kırım'da, yüzyıldır namaz kılınmayan camide ezan okutup, imam olarak namaz kıldırması yıllardır gözyaşları içinde anlatılmakta. Bununla da yetinmeyerek, Kırım'lı gençlerin ufkunu açıp, siyasete yönlendirmesinin on yıl sonra verdiği semereler, Rusya parlamentosuna giren Kırım'lı milletvekilleri, başarılı iş adamları göğsümüzü kabartmakta.
İslam Kalkınma Bankası'ndaki görevi sırasında burs sağladığı İslam ülkeleri öğrencileri, Türkiye'de tahsillerini tamamlayıp, ülkelerinde mesleklerini icra etmekte. Bilkent Üniversitesine sağladığı kredi sayesinde bu üniversitemiz binlerce genci okutmakta.
TV yayın tekelinin olduğu yıllarda yaptığı TRT Genel Müdürlüğü esnasında (1975) milli çizgideki yayınlar, Türkçeye verdiği önem ve insan yetiştirme gayretleri hala hafızalarımızda.
Akranı olan eski dostları, Nevzat Hoca'nın bürokraside ilk tecrübelerini yaşadığı DPT Sosyal Planlama Dairesi Başkanlığı sırasındaki başarılarını bir efsane gibi anlatıyor. Üniversitede yetiştirdiği öğrencileri arasında çok sayıda profesörler var. İş dünyası ve siyaset alanında başarılı öğrencilerini de unutmamak lazım.
Nevzat Hoca'nın hem öğrencisi ve hem de İslam Kalkınma Bankasında çalışma arkadaşı olarak, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün yetişmesi ve siyasete hazır hale gelmesindeki emeğini ayrıca ifade etmemiz gerekir.
Nevzat Hoca'yı tanımakla kendimi şanslı kabul ederim. Onun bir "İstanbul Beyefendisi" nezaketini, sımsıcak kucaklayışını, büyük bir tevazu içinde yaptığı iltifatlarını görmüş olmak, tatlı dili ile ifade ettiği engin dünya görüşünü yansıtan sohbetlerinden bir nebze istifade etmiş olmak, benim ve arkadaşlarım için Allah'ın bize hoş bir lütfüdür.
Hoca'nın günlük siyasete dair her görüşüne katıldığımı söyleyemem. O, günlük iç ve dış siyasete dair farklılıklarımızı da hoşgörüyle dinleyebilecek, ikna etmeye ihtiyaç duyarsa da bunu büyük bir nezaketle yapmaya çalışacak bir gönül adamıdır.
O'nun Türk milletine ve İslam Dünyasına hizmet şevk ve heyecanına, bunun için sevgi ve saygıya dayalı münasebetler kurma fikri ve becerisine hayran olmamamız mümkün değildir.
O, üniversitelerin kalın duvarları arkasında kendi dalında bilim üretmeye çalışan sıradan bir akademisyen değildir. Kendi milli kültürümüz ve milli davalarımız ile ilgili her konuyu büyük bir merak ve iştiyakla araştıran ve bu bilgileri çok sade, anlaşılabilir bir dille anlatan çok yönlü bir ilim ve halk adamıdır.
Aydınlar Ocakları Genel Başkanı olduğu (1988-1998) on yıl süresince olduğu gibi, bundan sonra da, Kocaeli Aydınlar Ocağı'nın davetlerine icabet ederek ilimize gelen Nevzat Hoca, sohbet ve TV programları ile bilgi ve görüşlerini Kocaelililerle paylaşmaktadır.
Hocaları Hocası Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'a çok uzun, sağlıklı ve verimli bir ömür sürmesini ve Türk Milletine olan hizmetlerinin devamını diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder