İnsanlarımızı birbirine ötekileştirerek, ayrıştırarak, farklılıkları kutsallaştırarak anayasa suçu işlediğimiz bugünlerde; Türkçe konusunda da dikkatli davranmıyoruz. Oysa Türkçe bayrak gibidir. Cebinizdeki paraları bir kontrol ediniz. Türkçe'nin nasıl yanlış kullanıldığını görürsünüz. Kağıt paralarımızın üst kısmında "Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası" yazmaktadır. Doğrusu "Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası" olmalıdır. Tamlamalarda büyük yanlışlar yapıyoruz. Meselâ, "Ümit Doğanay Sokağı" yerine "Ümit Doğanay Sokak" yazıyoruz.
Obama'nın Türkiye ziyareti çok yönlü ele alınmalıdır. Bu ziyaret Amerika'nın sevimsizliğini gidermek için kullanılmıştır. Orta Doğu'ya ve Müslüman ülkelere Türkiye üzerinden bir mesajdır. Clinton döneminde %50'lerde olan destek bugün %9'lara düşmüştür. Vücut dilini iyi kullanan, mütevazi ve klasik Amerikan tipi ile çelişen Obama'nın sempatik davranışları ABD'nin dünyanın birçok yerinde ve özellikle Orta Doğu'da yaptığı yanlışları ve soykırımları örtemez. Basının önemli bir bölümünün ABD'nin yıkama ve yağlama servisi gibi görev yapması da şaşırtıcı olmamıştır. Her nasılsa isminde yer alan Husein kelimesi ısrarla öne çıkarılmış, bir de buna nedense Muhammed ilâve edilmemiştir.
Obama'nın taleplerine bakıldığında Türkiye'ye dost bir ülke başkanının geldiği pek anlaşılamamıştır. Talepler arasında Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması, Fener Patriğinin Ekümenikliği, Kürtlere ve Obama'nın ifadesiyle "Kürt azınlığa" eşit muamele, Ermeni sınırının açılması ve bu ilişkilerin normalleştirilmesi, Afganistan'a asker gönderilmesi gibi maddeler vardır. Sayın Gül'ün Erivan'daki futbol maçı ziyaretinden sonra Ermenistan hangi olumlu adımı atmıştır? Avrupa, kendi çıkarı ve enerji hattının kendisine ulaşabilmesi için Ermenistan sınır kapısını açtırmak istiyor. Türkiye'den bazı şeylerin talep edilmesi ve Türkiye'de seslendirilmesi her şeyden evvel siyasi nezaketsizliktir. Diplomatik anlayışla da terstir. Demek ki siyasi ağırlığınız yetersizdir. Obama'nın TBMM'yi ziyaretinde bazı bakanların öne fırlayarak Obama'nın eline sarılmaları da utanılacak bir görüntü idi.
ABD "Hispanik" olarak ifade edilen Güney Amerikalı ve İspanyolca konuşan nüfus başta olmak üzere; diğer göçmen nüfusa uyguladığı Amerikanlaştırma politikası yerine onların etnik varlığını ve azınlık olmalarını ne zaman tanıyacaktır? Amerika'nın etnik grup ve etnik azınlıkları ne zaman seslendirilecektir?
Sarkozy Türkiye'nin AB üyeliğini reddeder ve 2. sınıf üyeliği bize uygun görürken; biz Fransa'nın NATO'nun askeri kanadına girmesine evet diyoruz. Fransa'yı NATO'nun askeri kanadından DeGaulle çıkarmıştı. 1980 Sonrası 12 Eylül Darbesi'nin lideri de Yunanistan'ın NATO'nun askeri kanadına alınmasına evet demişti.
Dış politikada eşit ve anlamlı ilişkiler, ABD'nin bize politika dayatması şeklinde olmamalıydı. ABD Başkanı bizimle daha henüz konuşmadan bizden isteklerini Ermeni tarafı ve bölücü ırkçı tezleri savunanlar gibi ortaya koymamalıydı. Demek ki tezlerimizi müttefiklerimize anlatmakta da pek becerikli değiliz. Korkaklığı, pısırıklığı, izinle politika oluşturmayı, ilkesizliği, itilmiş ve kakılmışlığı hüner zannediyoruz. AB ile müzakere sürecinde sekiz fasıl açılmasına rağmen; hangisi sonuçlandırabilmiştir? KKTC'ye ambargo kaldırılabildi mi? Portakaldan, spora kadar bu bağımsız devlet ambargo altındadır. Hani nerede Girne'ye, KKTC'ye akan yabancı sermaye yatırımları? İngiltere'de emlakçı kalmadı. Çoğu KKTC'de toprak satışında aracı oluyor.
Rasmussen isimli kaba Danimarkalı'nın maceraları ise bambaşka.. Ülkesinde Hz. Muhammed'e yayın yolu ile yapılan hakaret ve saygısızlığı fikir hürriyeti sayacak kadar fanatik bir haçlı olan bu kişi; birçok İslam ülkesi büyükelçisine randevu bile vermemiştir. Hani nerede özrü? Onlar bizim politikacıları, bizim politikacılar da halkı kandırıyor. İşin garibi halk da kandırılmaktan ayrı bir zevk alıyor. Asıl düşünülmesi gereken budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder