14 Nisan 2009 Salı

Obama’nın İlk Hediyesi: Ermenistan Kapısının Açılması Meselesi

ABD Başkanı Barak Obama, Türkiye ziyaretinde Türk Devletinden talep ettiği hususları açıkladı:

  • Afganistan'a asker gönderilmesi,
  • "Ekümenik" sıfatıyla ziyaret ettiği Fener Rum Patriği'nin hedefi olan, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması,
  • "Kürt azınlık" olarak ifade ettiği vatandaşlarımıza "eşit muamele",
  • Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve bu kapsamda Türkiye- Ermenistan sınırının açılması.

Bunun karşılığında Türkiye'ye vaat edilenlerden somut olarak elde kalan, Obama'nın 24 Nisan'da Ermeni soykırım tasarısıyla ilgili olumsuz bir gelişme olmasını önlemeye yönelik bir tavır koyması. Türkiye'nin soykırım yaptığına dair görüşünü değiştirmediğini söyleyen Obama'nın vaadi, Ermenistan ile ilişkilerin geliştirilmesine yönelik Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün liderliğinde yürütülen çalışmaların sonuçlarını görebilmek için, "soykırım" kelimesini şimdilik kullanmayacağını ima etmesinden ibaret.

Obama'nın dile getirdiği konulardan "Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi ve bu kapsamda Türkiye- Ermenistan sınırının açılması" konusu öncelik kazandı. Türkiye Obama ile yapılan gizli görüşmelerde bu konuda bir vaatte bulundu mu bilemiyoruz. Ancak Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan kamuoyu böyle bir vaade inanmış olmalı ki ciddi tepkiler yükseldi.

Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan, ekim ayına kadar kapının açılacağından emin konuştu. Azerbaycan, kardeş ihanetine uğramışlık psikolojisi içinde kaynamakta, "hani tek millet iki devlet idik" sorusunu sormakta. Türkiye'de muhalefet, Azerbaycan'a tam destek vermekte, kapının açılması projesine "sınır işgal nedeniyle kapatılmıştır, ancak o sebep ortadan kalkarsa açılır" sözleriyle tepki göstermekte.

Nihayet Başbakan Erdoğan, önceki gün "Biz Azerbaycan-Ermenistan arasında mutabakat sağlanmadığı sürece Dağlık Karabağ konusunda, Türkiye-Ermenistan olarak nihai bir sözleşmeyi imzalamayız. Alt çalışmasını yaparız, ön çalışmasını yaparız. Ancak, bu kesinlikle Azerbaycan-Ermenistan arasındaki Dağlık Karabağ sorununun çözümüne bağlıdır" dedi. Bu söz "Karabağ sorunu çözülmeden, Ermenistan sınırı açılmayacaktır" şeklinde yorumlandı. Dileriz Başbakanımız veya Cumhurbaşkanımız Azerbaycan'a giderek bu tavrı çok daha net bir şekilde ortaya koyar.

Türkiye'nin şimdiye kadar sınırı açmak için öne sürdüğü üç şart vardı:

1- Ermenistan'ın, Türk sınırını kabul etmesi, 2- Soykırım iddialarından vazgeçmesi,

3- İşgal ettiği Azerbaycan topraklarından çekilmesi.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi konusu çok taraflı ve karmaşık bir konudur. Konunun zorluğu öncelikle ilgili devletlerin sayısı ve konumundan kaynaklanmakta.

Taraflar:

ABD'de güçlü bir diaspora, etkili bir Ermeni seçmen kitlesi var. ABD Başkanları bu kitlenin oy desteğini göz ardı edemez.

ABD ve Rusya, Ermenistan üzerinde kendileri tam kontrol sağlamak, rakip devletin etkisini azaltmak istiyor.

Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisi Ermenistan işgali halinde, bir milyondan fazla Azeri göçmen durumunda.

Türkiye yıllardan beri "Ermeni soykırımı" ithamı ile uluslararası alanda sıkıştırılmakta. Ermenistan Türkiye sınırını kabul etmemekte, Ağrı Dağı'nı milli sembol kabul edip, Türk topraklarının bir kısmını kendi toprağı olduğunu iddia etmektedir.

Bu şartlarda Türk Devleti'nin, bırakın bütün tarafları memnun edecek çözüm üretmesini, yalnız kendi inisiyatifi ile sadece Türk kamuoyunu tatmin edecek bir çözüm bulması mümkün değildir. Size olan düşmanlığından zerrece geri atmayan bir devlete karşı yapacağınız dostça yaklaşımların, karşılıksız taviz olması dışında bir sonucu olamaz.

Çözüm yolunda Ermenistan'ın bazı adımlar atmasını (mesela işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından hiç olmazsa bir kısmından çekilme, Türkiye sınırını tanıma gibi) sağlayamayan açılımları, Türkiye ve Azerbaycan halkına anlatmanın imkânı yoktur.

Başbakan'ın açıklamasına rağmen, Türkiye ve Azerbaycan'da dalgaların durulmaması devletimizi yönetenlerin bir güvenilirlik problemi yaşadığını gösteriyor. Eski Danimarka Başbakanı Rasmussen'in Nato Genel Sekreteri seçilmemesi için tavır koyan Türkiye'nin itirazını geri alması için söz aldığı konularda, (Müslümanlardan özür dilemesi ve Roj TV'nin kapatılması gibi) hiçbir gelişme olmaması bu problemi beslemiş olabilir.

Çok taraflı ve karmaşık dış ilişkilerde zaten kolay çözüm yoktur. Bu türlü çözümleri üretmede Türkiye'nin elindeki güç ve imkânlar sınırlıdır. Dahası devlet adamlarımızın birikim ve yeteneklerinin bu sınırı daha da daralttığına dair bir kanaatin olduğu ortadadır.

Türkiye bölgede önemli bir devlettir. ABD'nin Ortadoğu, Kafkasya ve Afganistan politikaları sebebiyle Türkiye'den beklentileri büyüktür, Ermeni oylarına Türkiye'yi feda edemez. (Obama'nın Ermenilere kesin taahhüdü sonucu değiştirmez, ancak verilen tavizleri büyüten bir faktör olabilir.) Ancak Türkiye uluslararası büyük oyun içindeki etkinliği sınırlı bir oyuncudur. Kendi gücümüzü abartmak ta, önemimizin farkında olmamak ta iyi neticeler almamıza mani olabilir.

Çok katmanlı ve derinliği olan politikalar yürütmekte pek başarılı olamadığımızı düşünüyorum. Rasmussen olayı gibi, kaybı önemli olmayan konularda düşük riskli denemeler yapmamız tecrübe kazanmamız açısından faydalı olabilir. Ancak soykırım baskısını bir sene erteletmek veya Obama'yı rahatlatmak için, Azerbaycan'ı kaybetmenin maliyeti göze alınamayacak kadar büyüktür.

Kişinin kendisini bilmesi en büyük hünerdir. Sihirli çözüm için yola çıkanların, "stratejik derinlik" ekseninde, imkân ve kabiliyetlerimizi dikkate alan bir planlama yapmış olduğunu ümit etmek istiyorum.

Hiç yorum yok: