Geçen gün bir spor salonunun önünden geçiyordum. Ritmi hızlı, sesi yüksek müzik dikkatimi çekti. İnsanlar müzik eşliğinde koşu bandının üzerinde belli bir tempo ile durmadan koşuyorlar. Onları, müziğin ritmi ve bandın programı yönlendiriyor. O güne kadar düşünmediğim şeyler geçti aklımdan. Dün de evde, belki spor yapma imkanı buluruz düşüncesiyle aldığımız bantta, koşmaya başladım. Bir türlü ilerlemediğimi gören eşim bana, "Yolculuk nereye?" diye sordu.
Şüphesiz hoş bir ironi vardı bu soruda. Hiç ilerlemiyorsun, yerinde sabit duruyorsun; ama koşuyorsun. Buna tepinmek dense daha iyi. Tepinen sizsiniz; fakat tepindiren başkası. O, bir makine. Beden ritmini makineye teslim etmek, biraz tuhaf geldi bana. Makineye esir mi oluyoruz?
Koşu bandının üzerine çıkıp çıkmamak elinizde; fakat dünyaya gelip gelmeme tercihiniz yok. Tercihiniz, irade sahibi olmakla başlıyor. Bundan öncesinin sorumluluğunu taşımıyorsunuz. Aklınızla, iradenizle seçtiğiniz hayat tarzı ve yolculuğu, bir koşu bandı gibi, sizi yerinizde saydırabilir veya dünya gemisinin kaptanı yapabilir. Eşinize, dostunuza, çoluk çocuğunuza, yakın ve uzak çevrenize, insanlığa yaşamınız içinde bir yararınız olmadı veya insanların eli, gözü kulağı olmadınız. Sizin için hayat bir koşu bandıdır. Bulunduğunuz yerde güneş olmadınız, orayı ısıtmadınız, ışıtmadınız; koşu bandı sizin için iyi bir benzetme. Yediniz, içtiniz, yiyip içtiklerinizi yakarak veya ifrazatla yok ettiniz; kazançlarınızı biriktirdiniz, paylaşmadınız; doldur - boşalt talimi yaptınız; koşu bandında yürüyenlere kolay gelsin. Ancak gidersin. Yaptığınız işler, ortaya koyduğunuz projeler, geleceğe ışık olmuyor, insanları yarınlara taşımıyor, zoru kolaylaştırmıyorsa, siz koşu bandında sadece tepindiniz. Şüphesiz yararı da var koşu bandının. Yediklerinizi yakıyor, metabolizmanızı hızlandırıyor, kanınızın hareket hızını artırıyorsunuz, daha dinamik kalabiliyor, daha enerjik görünebiliyorsunuz. Ama hepsi bu kadar. Bunların senden başkasına yani bana ne faydası var? Senin hayat algılaman, benim yaşama sevincimi artırdı mı, ufkumu açtı mı, insanlığımla beni onurlandırdı mı, iki dünyaya da hazırlayabildi mi? Cevabınız "Hayır" ise, sen, ancak, koşu bandında tepinenlerden olursun.
Hayat, bir koşu bandı değil, engeli bol maratondur. Hayatı anlamlı kılmak için koşu bandından inmek, araziye çıkmak gerek. Bu arazide yaz var, kış var; gül var, diken var; tatlı var, acı var; güzel var, çirkin var... Yaşatmak için yaşamak var.
"Allah'ın kılıcı" unvanıyla tanınan Halit Bin Velid, bedeninde yüz yetmiş dört kılıç yarası olduğu halde ölüm döşeğindedir. Savaş meydanında ölememenin de üzüntüsüyle "Ben yatarak ölecek adam mıyım?" der ve yanında bulunanlardan kendisini ayağa kaldırmalarını ister. Az sonra onu kaldıran iki sahabenin kolları arasında ruhunu teslim eder. Yaşamayı, yaşatmak için nefes almak diye algılayanlar, var olmanın hakkını verenlerdir. Bir hedef sahibidir onlar. Onlar sürekli yol alırlar; ya kendileri yürürler ya da yürüyene yoldaş olurlar. Yumuşak yataklar dikenlidir onlar için. Boşaltmak için doldurmazlar midelerini. Yağlarını yakmak için de değildir onların koşmaları. Bir hedefe yürüdükleri için yerlerine saymazlar. Yerinde tepinmek denmez onların kutlu yolculuklarına. Aktif yaşamdır, onları ayakta tutan güç.
Mehmet Akif'in, uyanıkken yatakta yatmadığını bir yerde okumuştum. Yatak, sadece zorunlu uyuma mekanıdır, keyif yeri değil. Her an ilim ve üretim, hayat prensipleridir bu tür insanların. Yoksa on bin beyiti ezberinde nasıl tutabilir, "Safahat" gibi bir şiir kitabını nasıl yazabilirdi?
Eserleri çok satan yazarların yazdıklarına, sesi çok çıkan siyasetçilerin söylediklerine, tirajı yüksek gazetelerin yorumlarına bakıyorum bazen. Onları dinledikçe, yazdıklarını okudukça, "Bende mi bir kusur var?" diye kendimden şüpheleniyorum. Yazılanlar, söylenenler bana hiçbir şey vermiyor, incir çekirdeğini doldurmuyor. Nedense bu insanlar gündemden düşmüyor. Yaptıkları gürültü, tuttukları tempo ile ayakta kalabiliyorlar. Tıpkı koşu bandının, yerinde sayan sporcuları gibi her biri.
Ben, şimdi bir daha düşünüyorum: Hayatım, koşu bandı mı? Siz de kendinizi gözden geçirin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder