Oğlum Gökhan T.H.Y.'nda hat uzmanı olarak çalışmaktadır.
2009 yılbaşında Güney Afrika seyahatine çıkma planları yapıyordu. Bu planından bana da bahsetti. "Baba seni de götüreyim" dedi. Ben de kızım Nurhan da gelirse beraber bu seyahate katılabiliriz dedim.
31 Aralık 2008 gecesi Yeşilköy'den T.H.Y. uçağı ile CAPE TOWN'a hareket ettik. 12 saatlik bir uçak yolcuğundan sonra CAPE TOWN havaalanına indik. Alandan dışarı çıktığımızda bizi irice şortlu bir adam karşıladı. Bavullarımızı minibüse yerleştirdi.
Neyse bizi aldı otelimize götürüp yerleştirdi. Birkaç saatlik dinlenmeden sonra Nizam gelip bizi yemeğe çıkardı. Yemek esnasında sohbet ederken bize buraya geliş macerasını anlattı;
"Ben ortaokuldan sonra okumadım. 17 yaşında Çayeli'nde bir büfe açtım. Geçinip gidiyordum. Bir gün büfeme iki yabancı geldi ve benden içki istediler. O zamanlar Çayeli'nde içki satmak mahalle baskısı sebebiyle pek hoş karşılanmıyordu. Kendilerine içkilerini verdim, çok memnun kaldılar. Çayeli'nde kaldıkları süre içerisinde hep içkilerini temin ettim. Çayeli'nden ayrılırken bana uğradılar, beni çok sevdiklerini ve beni de CAPE TOWN'a götürmek istediklerini ifade ettiler. Çok şaşırmıştım. Daha Rize'den ötesini görmemiştim, CAPE TOWN neresidir, nedir hiç duymamıştım. Bana adreslerini bıraktılar ve onları yolcu ettim.
Aradan uzun bir zaman geçti. Bir gün yabancı ülkeden bir mektup geldi. Mektup İngilizce olduğu için anlayamadım ve bir bilene okuttum. Mektup Güney Afrika'dan geliyordu. Çayeli'nde tanıştığım yabancılar beni CAPE TOWN'a davet ediyordu ve orada bana iş imkanı sağlayacaklarını da ifade ediyorlardı. Bu mektupla birlikte hayatım değişmişti. Büfemi devretme kararı aldım. Zaten içki satmak da hiç hoşuma gitmiyordu. CAPE TOWN'a gitme kararı aldım. Ailemi çocuklarımı bırakıp bin bir zorlukla gittim oraya. Bana verilen adreste buldum mektubun sahiplerini. Sohbet esnasında bana uygun olabilecek işi de konuşurken laf benim dalgıçlığıma geldi. Çayeli'ndeyken dalgıçlığa çok meraklıydım. Kurslara gitmiştim dalgıçlıkla ilgili. Arkadaşlarla bu bunu değerlendirmek kararı aldık ve dalgıçlık kursuna yazıldım. Bir yandan da İngilizcemi geliştirmeye çalıştım. Gece gündüz uğraştım ve diplomamı sözlü sınav ile alabildim. Eğitimimi tamamladıktan sonra elmas çıkartmak amacıyla birçok dalış gerçekleştirdim. Birçok tehlikelerle karşılaştım. Ama orada ayakta kalmayı başardım. Daha sonra yaşım da ilerledikçe farklı bir alanda çalışma gereksinimi duydum. Tur işine başlama kararı aldım. Minibüs satın alarak bu işe adım attım. Şuanda 6 adet minibüsüm var. Şehre gelen T.H.Y. personeli ve Türk turistleri CAPE TOWN havalimanından alıp otellerine yerleştiriyor isteyen kişilere düzenlediğim tur ile CAPE TOWN'u tanıtıyorum. Oğullarımı da yanıma aldım ve bu işi onların yardımıyla yürütmeye başladım. Halimizden memnunuz, yarı Güney Afrikalı olduk." dedi.
Güney Afrika'daki ikinci durağımız Johannesburg idi. Buranın T.H.Y. Müdürü oğlumun arkadaşıydı. O da bizimle çok ilgilendi. Bize şehri gezdirdi. Sun City adındaki doğal safari alanına bizi götürerek vahşi hayatı yakından görme imkanı sağladı. Seyahatimizi çok güzel anlarla tamamladık.
Zeki Hacıibrahimoğlu İslam merkezinde
Zeki Hacıibrahimoğlu İslam Merkezi önünde
Zeki Hacıibrahimoğlu şehitlikte
Güney Afrika Türkish Kebaps salonu önünde
Nurhan – Zeki - Gökhan Hacıibrahimoğlu Sun City doğal safari alanında
Çayeli’nden Büfeci Nizam, Zeki ve Gökhan Hacıibrahimoğlu
Gökhan – Nurhan – Zeki Hacıibrahimoğlu Johannesburg'ta
Zeki Hacıibrahimoğlu Afrika’nın en ucu Ümit Burnu’nda namaz kılarken
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder