ABD ve AB Ülkeleri, Türkiye'nin askeri bakımdan NATO'nun emrinde bulunmasını, AB'ye tek yanlı bağlanmasını diğer bir ifadeyle; ortak değil, Pazar olmasını, ekonomik yönünden ise IMF ve Dünya Bankası tarafından yönetilmesini planlıyorlar. Bunu da, güçsüz bırakılan devlet, güdümlü hükümet, suskun ulusal güç kaynaklarıyla, üzülerek söylemek gerekirse çok büyük oranda gerçekleştiriyorlar. Örnek olarak; Türk ordusunun seçkin birliklerinin Afganistan'da ne işi, ne görevi var? Dünyanın en büyük haydut devleti Amerika'nın işgal ettiği Afganistan topraklarında da mağlup olan müstevlilerin güvenliğini Türk askeri mi sağlayacak?
Neden benim vatanımın evlatlarının kanları, işgalcileri koruma pahasına, bu topraklarda akıtılsın? Yoksa bu iş, işgalci Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) için bir ön deneme mi? Yakın bir süre içinde Amerika ve suç ortağı İngiltere, vatanlarını savunan Iraklılar karşısında aldıkları yenilgi sonrası onları kurtaralım diye Türkiye'den asker isteyebilirler utanmadan. Böyle bir durumda bu T.C. Hükümeti, TBMM'ne sormadan "Irak'a asker gönderebilecek midir?" Acaba söz verilen gizli ödünler var mıdır?
Bu konular neden bu milletin meclisinde görüşülmüyor, tartışılmıyor? Maddi çıkarlar çok mu yüksek? Neden susuyorlar? Acaba susturuluyorlar mı? 1920'lerin TBMM'si nerede?
Üstelik Türkiye, ABD ve AB'nin Ortadoğu bölgesinde karşısına aldığı (İran, Suriye, Arap ülkeleri) ülkelerden biri değil mi? İsrail, kurdurtulmaya uğraşılan Kürdistan, Gürcistan ve Ermenistan ABD ve AB'nin kuklaları değil mi? 1991'den bu güne Ortadoğu'da sürdürülen savaşlar, besledikleri ama sonunda TSK'dan gerekli dersi alan PKK'lıların döktükleri kanlar bu gerçeğin tarihsel kanıtları değil mi?
Bu NATO, ABD ve AB'nin egemenliğinde ve güdümünde olan sözüm ona dünyayı yönettiğini ve yöneteceğini sanan Dünya Ticaret Örgütü (WTO) ve IMF'nin, Dünya Bankasının, askeri ortağıdır. Neden bu NATO, parçaladıkları Yugoslavya'ya uçaklarıyla binlerce ton bomba yağdırıp oraya onların tabiriyle, demokrasi projesi kapsamında hürriyet! getirirken, yıllardır Ermeniler tarafından işgal edilen, şimdi de sahiplenilmeğe çalışılan Azerbaycan'ın Karabağ bölgesi için Ermenistan'ı bombalamıyor? İşgalci İsrail ordularını bombalamıyor?
NATO, AB, IMF kıskacındaki veya içindeki bir Türkiye hiçbir zaman özgür ve onurlu bir ülke olamaz. IMF ile ilişki, ülkenin ekonomik özgürlüğünün ve geleceğinin yok olması demektir.
NATO içinde kalmak, Türk ordusunu emperyalist güçlerin jandarmalık görevine getirmek anlamındadır. AB ile bugünkü koşullar altında görüşmeler yapmak, büyük Türk Ulusu'nun parçalanmasına neden olacak istekleri kabul etmek demektir.
Özetle; Türkiye bu 3 tehlikeli kuruluştan en kısa sürede kurtulmalıdır. Cumhuriyeti yeniden kazanmak, vatanın, milletin bölünmesini engellemek için bütün vatanseverlerin "var olduklarını" kanıtlamaları gerekir.
Bu AKP hükümetinin, NATO'dan IMF'den ve AB'den kurtulması; tarikatçı ve güdümlü yapısı, ulusal tutum ve davranışlardan çok uzak "icraatları" nedeniyle, bugün için olası gözükmemektedir.
Bir ülke yönetimi, her yönüyle dış güçlere bağlıysa, var olmasının ve geleceğinin oluşmasında hep bu güçler egemen ise, o ülke hiçbir zaman, hiçbir alanda hür ve bağımsız olamaz. O zaman sonuçta; o ülkenin her değerin üstünde tutulması gereken "Onur"u da yok olur gider. Neden 1920'lerin, 1930'ların Türkiye'sinin Türk olmakla gurur duyan vatandaşları, yokluklar içinden çırpınırken, fakir bir yaşam sürerlerken bile 2008 Türkiye'sinin vatandaşlarından daha mutluydular? Çünkü onlar, mutlu bir ülkenin, hür bir ülkenin vatandaşlarıydılar.
Bugün ülkenin yöneticileri, bu güzel vatanı daha iyi yarınlara götürecek yasalar çıkartacakları yerde, onu parçalatmaya, yabancılara vermeye çalışmıyorlar mı? Ülke yönetimi o hale geldi ki yabancılar adeta ne isterlerse onu yapıyorlar. Utanmadan küstahça diyebiliyorlar ki;
"Anadolu yalnızca Türklerin kullanımı, yaşaması için çok büyüktür, Dicle ve Fırat'ın sularını yalnızca Türkiye kullanmasın onu hep beraber kullanalım."
Düşünebiliyor musunuz, yokluklar içinde gerçek bir mucize yaratan büyük Atatürk'ün yaşadığı bir Türkiye'ye bu tip istekler söyleyebilenler karşılarında çizmelerini tekrar giymiş Atatürk'ü bulurlardı.
Bilindiği üzere, 1930 ların küstah İtalyan diktatörü Mussolini'ye Türkiye'den toprak talebi olduğunda; oraya gelir, çizmeyi (İtalya şekil olarak haritada çizmeye benzediği için) ayağıma geçiririm demişti.
Ondan sonra o mağrur Mussolini sesini Türkiye'ye karşı çıkaramamıştır. Ama bugün öyle mi? 2009 Türkiye'sinin başında bulunanlar, bulundurulanlar ne yapıyorlar? Her gün ulusal şerefimiz, kimliğimiz yara alıyor.
Örnekler;
AB İlerleme Raporu denen, Lozan'ın inkar belgesini, görünce sevinebiliyorlar!
Irak'ta Türkmen vatandaşlarımız Telafer'de bombalanıyor, biz ne yapıyoruz? Orada çarpışan 1200 Türkmen'in listesini düşmana veriyoruz.
Kürt Kabile reisleri Barzani ve Talabani'yi Ankara'da sanki devlet başkanlarıymış gibi karşılıyoruz ve onların sözde Kürdistan'ı kurmaları için, arkadan ABD ve AB iteklediği için destekliyoruz.
Vatan parçalanıyor, millet parçalanıyor... ama hala, güdümlü, dıştan destekli, vatan sevgisinden ve onurundan yoksun boyalı medyanın programlarıyla, yazılarıyla sürekli beslenen, düşünmeyi unutan, milyonlarca insan, vatanın ayaklarının altından kaybolarak alındığını fark edemiyor, çünkü bu milyonlar, beyinleri uyuşturulmuş, ulusal duguları köreltilmiş, kumanda edilebilen otomatlar durumuna getirilmişlerdir...
Görsel medyaya bakınız, birkaç tanesi hariç, adeta AB, ABD, Türklüğü, Atatürk'ü ortadan kaldırmağa çalışıyor. İşin en acı ve üzücü yönü bu ortadan kaldırma işlemine üzülerek söyleyecek olursak bu devleti yönettiklerini sananlar ortak oluyorlar adeta...
Büyük Türkiye, 10000 yıllık tarihiyle, kahraman milletiyle, ulusal Atatürkçü güçleriyle (Not: bazı güçler şimdilerde uykuda olsalar bile) her entrikaya rağmen gine de ayaktadır ve Türkiye bir Filistin gibi, Irak gibi, bir Yugoslavya gibi bölünüp parçalattırılmağa çalışılsa da, bu meşum plan hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Ama Türkiye'ye zaman, güç ve can kaybına neden olacaktır. Bu AB ülkeleri ve ABD, tarih dersinden hep sınıfta kalmışlardır. Türk milletini, tattıkları yenilgilere rağmen hala tanıyamamışlardır ve bizi kendileriyle, başkalarıyla karıştırmaktadırlar. Yalnız bu ülkelerin bu kadar iyimser olmalarının nedeni, gine üzülerek söylemek gerekirse Türkiye'nin başındaki Hükümetin ulusal olmayan politikalarıdır. Çünkü bu AKP hükümeti zannediyorlar ki; Avrupa Birliğine girebilirlerse ulusal güçlerin denetiminden, gözetiminden kurtulabileceklerdir. Ülkemiz çok zor günler geçiriyor, bugün tüm ulusal güçler hep birlikte hareket etmezse, yeni bir kurtuluş savaşı başlatmaz ise yarın çok geç olabilir. Onun için bugünden neler yapmalıyız?
AB'nin sözüm ona İlerleme Raporunu ulusça reddetmeliyiz. Bunun bir Lozan Antlaşmasının inkarı olduğunu, bizim için yaşam boyu sömürme ve hapis olarak değerlendirilmesi gerektiğini sürekli ve her ortamda vatandaşlara anlatmalıyız.
AB projesinin yerine bizim için daha onurlu ve geçerli olan Avrasya projesini (komşularımız İran, Rusya, Türk Cumhuriyetleri) gündemde tutacak, tanıtacak çalışmalar yapmalıyız.
Ülkenin yararına değil, zararına olan yasaların iptali için TBMM'de milletvekillerini ikna edici, zorlayıcı çalışmalar yürütmeliyiz. Örneğin, Kamu Yönetimi Yasası, Yerel Yönetim Yasası, Yabancılara Toprak Satış Yasası, Azınlıklara Mal - mülk alma olanağı sağlayan Vakıflar Yasaları gibi.
Bugün yarın için büyük tehlikeler yaratacak olan sınır illerinde Kars, Hatay vb arsaların yabancılar tarafından satın alınması, GAP bölgesi topraklarının Yahudilerce alınması gibi durumlar çok iyi değerlendirilmelidir. Çünkü bu satınalmalar, ülkenin parçalanma projesinin stratejik hedefleridir.
Türkiye Cumhuriyetinin topraklarının resmi antlaşmalarla açıkça Yahudi sermayesine dolayısıyla İsrail'e teslimine, ülkemizin buğday ambarı Konya ovasının, büyük su deposu (Dicle - Fırat) Güneydoğu Anadolu'nun GAP Projesi çerçevesinde İsrail'e açılmasına sürekli karşı çıkmalıyız, çünkü ülkenin böylece tüm gıda maddelerinin tohumları (hormonlu olarak) İsrail tarafından üretilecektir. Böylece Türkiye'nin Tarım'ı büyük risk altına sokulmaktadır. Bu büyük tehlikeyi her yerde anlatmalıyız.
AB'nin koyduğu koşullara, ülkemizde karşılık verebilmelidir. Örnek olarak; bizde yanlış bir karar sonucunda girdiğimiz Gümrük Birliği Antlaşmasını koşullarına bağlı kalmamalıyız.
Anayasamızın AB istekleri doğrultusunda değiştirilmesine karşı fikirsel mücadelemizi yapmalıyız. İlk hedefleri; MGK'nin tamamen kaldırılmaıs ve ordunun TSK'nin pasifize edilmesidir. Çünkü AB cilere göre, TSK AB için bir engeldir.
Lozan Antlaşmasında tanımlanan Azınlıklar dışında (Yahudi, Rum, Ermeni) ki azınlıkların kabul edilmesine toplum olarak karşı çıkmalıyız, aksi taktirde ülke parçalanacaktır. Çünkü bu düşmanların azınlık projesi tuzağında Kürtler, Aleviler, ve hatta Bahai'ler bile vardır. Bu projenin son aşaması Hıristiyanlığın kabulü olacaktır herhalde
Kültürel ve dinsel birliğimizi bozucu oyunlara karşı çok dikkatli olmalıyız, Alevi - Sünni ayrımı yapılarak vatandaşlarımız arasında ayrıcalık, düşmanlık tohumlarının atılmasına karşı çıkmalıyız. Çünkü bu vatan, bu vatanda huzur içinde birlikte yaşayanlarındır.
"Şiddet içermeyen düşüncelerini ifade ettikleri için hapiste bulunan mahkumlar için af çıkarılması gereklidir." maddesini de içeren AB raporu, açıkta terörist PKK'lıların ve terörist başı APO'nun affını istemektedir. Bu affa ulusça karşı çıkacağımızı her yerde her zaman kararlılıkla söylemeliyiz.
Sonuç olarak, Tükk Milleti'nin yeniden kurtuluşu yaratabilmes için kesinlikle AB raporunu reddetmeliyiz çünkü bu rapor 1920 lerde imzalatılan Sevr Antlaşmasının koşullarını içermektedir. Büyük Atatürk'e ve onurlu Türk ulusuna kabul ettiremedikleri bu paçavrayı 88 yıl sonra Türkiye'ye kabul ettirmeye çalışmaktadırlar. Türk Ulusu varlığını tüm dünyaya, düşmanlarının imza etmek zorunda kaldıkları Lozan Antlaşmasıyla kabul ettirmiştir. Yüce Türk Milleti hiçbir zaman, dış ve iç düşmanlarına bu güzel vatanı böldürtmeyecek, parçalatmayacaktır.
Bunun için hepimiz, her birimiz "Ben de Varım" demeli ve bunu eylemleriyle kanıtlamalıdır. Ne Mutlu Türküm Diyene...