Seçim dönemlerine girdikçe milliyetçilerin, ülkücülerin, reyleri dolayısıyla varlıkları birden önem kazanıverir. Bazılarına bu oylara göz dikme alışkanlığını kazandırmak da yanlış olmuştur. Sağ eğilimli olmalarına rağmen; milliyetçi olamayan, çeşitli vesilelerle samimiyetsizliklerini ortaya koyanlar, yine milliyetçi reyleri kullanmak arzusundadırlar. Oysa, oy talep edenlerin sadece sağcı olmaları yeterli değildir. Fikir ve eylem bakımından da iyi bir sınav vermeleri gerekmektedir. Bu oylar, onun bunun dolgu maddesi değildir. Bu vesileyle başkent Ankara'ya gerçek çehresini kazandıracağına inandığımız, başarılarıyla kendisini ispat etmiş olan Sayın Mansur Yavaş'a başarılar diliyoruz.
Herkes kamplaşmadan ve kutuplaşmadan şikâyetçi... Kısır ve sorumsuzca sürdürülen, ölçüsüz, toplumu geren, şiddet ve hiddet davet eden bir ortam yaratanlar, bundan şikâyetçi olmamalı. Kamplaşmaların önlenebilmesi için mutabakatların geliştirilmesi ve netleştirilmesi gerekir. Vali, kaymakam, savcı ve hâkimlere devletin değil de; partinin memuru gibi bakan bir anlayışla mutabakat sağlanamaz. Hukuk devletine saygıyı, şeffaflığı, kuvvetler ayrılığı prensibini gözardı eden, Anayasanın temel giriş maddelerine karşı olanlara yeşil ışık yakan bir anlayışla uzlaşma olmaz. Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri her şeyden evvel, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleriyle uzlaşabilmelidir. Milli kimlikle ve temel kurumlarla kavgalı olanlarla hangi noktada uzlaşacağız? Türk müyüz; yoksa Türkiyeli miyiz? Ismarlama yasalar çıkaran, yabancı mahalle baskısına boyun eğen, milli devlet karşıtı çevreleri koruyan ve kollayan bir anlayışla mutabakat olabilir mi? Birliktelikleri değil; farklılıkları kutsallaştıran, etnik ırkçılığa prim veren bir anlayışla nerede uzlaşacağız? Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde ve diğer konularda tavizlere hazır bir anlayışla uzlaşmamız mümkün mü?
Ülkenin birliğe ve bütünlüğe, huzura ve istikrara kavuşması gerekiyor. Bunun gerçekleşebilmesi bakımından iktidarın malum danışmanları ve çevreleri devre dışı bırakarak yeni bir durum değerlendirmesine ihtiyacı vardır. Ülke çıkarları bunu gerektirmektedir. Bu hayırlı sonucun gerçekleşmesinde Türkiye'den yana olan, dışarıdan güdülmeyen sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaç vardır.
8 Mart 2009 Pazar gecesi Kanal A televizyonunu izliyordum. Bazı İlâhiyatçı öğretim üyeleri "çokkültürlülük" üzerine konuşuyorlardı. İslâm'daki farklılıklara hoşgörü ve farklılıklar üzerindeki birlik prensibini çokkültürlülükle karıştırmaları dikkatimi çekti. Çokkültürlülük, çok seslilik değildir. Çeşitlilik ve zenginlik olarak da anlaşılamaz. Bir zenginlik olmadığı için Çekoslavakya ve Yugoslavya bölünüp dağıtıldı. Çokkültürlülüğü reddeden bazı Batılı ülkeler, çokkültürlülüğü dayatıyor. Çokkültürlülük sadece farklı din grupları esas alınarak yorumlanamaz. Kültür, sadece din değildir; ama din kültürün çok önemli bir unsurudur. Türkiye'de Rum, Ermeni ve Yahudi var diye ülkemiz çokkültürlü bir yapı olarak vasıflandırılamaz. Çokkültürlülük sosyal yapının homojen ve karmaşık olmasına göre değerlendirilir. Homojen bir yapı, etnik (mahiyet) ve yan kültür (alt kültür ve derece farkları) farklılıklarının hâkim standart kültürden asgari seviyede farklılaştığı bir yapıdır. Sosyologlar, hâkim ve standart kültürün %65, bazıları ise; %80 olduğu bir ülkeyi, karmaşık olarak isimlendirmemektedirler. Oldukça homojen bir yapıda çokkültürlülük dayatmaları çatışma kaynağı olabilir. Türkiye'de sayıları çok mahdut da olsa; mevcut dini azınlıklar ve tam veya yarım etnik gruplar bu kuralı bozmamaktadır. Farklılıkları kutsallaştırma ve birlikteliklerin önüne geçirme moda halini aldı. Bu ve benzeri ötekileştirme çabaları sosyal bütünleşmeye değil; çözülmeye yol açabilir. Bu yaklaşım son yıllarda etnik taassubu ve ırkçılığı azdırmıştır.
Çokkültürlülük, Dünyayı küresel çıkarlara göre şekillendirmeye çalışanların, önü açılmış milli devletler üzerinde uyguladıkları bir projedir. Küreselleşme de çok uluslu şirketlerin ideolojisidir. Küreselleşmenin ideolojisi de çokkültürlülüktür. Küreselleşme ile birlikte kullanılan çokkültürlülük, vatandaşlık ve milli topluma mensup olma anlayışından uzaklaşmadır. Milli kimlikle çatışır. Toplumdan bağımsız fert ve sosyal grupları ele alır. Farklılıklara sadece hoşgörü ile bakmak yeterli değildir. Siyasi olarak fert ve sosyal grupları tanımak gerekir. Çokkültürlülük kavramının içini dolduramayan bazı İlâhiyatçıların "hoşgörü" kapsamında bunu tartışmalarını yadırgadım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder