10 Mart 2009 Salı

Gücün Haksız Kullanımı

Adalet, haklının güçlü olduğu halin adıdır. Demokrasi ise temel insan hak ve özgürlüklerinin güvence altına alınmış olduğu bir rejimin adıdır. 1960' dan sonra tek başına iktidar şansı bulan üç partiden birinin adının Demokrat idi. Diğer iki partinin adlarında adalet kelimesinin geçmesi tesadüf olmayıp, halkın demokrasi ve adalet özlemlerinin bir yansıması olsa gerek.

AKP NASIL GÜÇLENDİ?

İktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisinin, son zamanlarda demokrasi tarihimizde görülmemiş bir güce kavuşması, sadece muhaliflerin değil, meselelere objektif bakan aydınların ve hatta iktidar yanlısı düşünce adamlarını endişelendiren bir sosyal/siyasal olay haline geldi.

AKP'nin gücü sadece yüzde 47 oy oranı ile mecliste temsil edilme oranından ibaret değil. Milletvekili Genel Seçimlerinde elde ettiği bu oy oranı yasama ve yürütme gücünün tek elde toplanmasını sağladı. AKP, Yerel seçimlerdeki başarısı ile mahalli idarelerde de ezici bir çoğunluğu eline geçirmişti. 29 Mart seçimlerinde de bu alandaki gücünü korumaya devam edeceği anlaşılıyor.

Cumhurbaşkanı'nın Hükümetin gücünü kısmen dengelediği A. Necdet Sezer döneminden sonra, Başbakan Erdoğan'ın yakın arkadaşı Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçilmesi yürütme gücünün tamamının AKP'nin/R. Tayyip Erdoğan'ın kontrolüne girmesini sağladı. Bu durum muhalif kitlelerin hükümetin politikalarına karşı içinde biriken öfke basıncının boşaldığı bir kanalın tıkanması gibi oldu.

Değişen YÖK yönetimi ile üniversitelerin muhalefeti yok edilirken, eş dost ve yandaş medyanın kayıtsız şartsız desteği ve büyük sermaye sahibi patronların elindeki medyanın da (ihale ve vergi kozlarını kullanılarak) sindirilmesi suretiyle basının aleyhte yayın yapması büyük ölçüde önlenebildi.

TSK' nın ve emekli subayların sesleri "Ergenekon Davası" ile kesildi.

"Her iktidar kendi zenginini yaratır" sözü bu dönemde de en parlak örneklerini verdi. Bu yeni zengin dostlar vasıtasıyla ekonomik gücün kontrolünde çok ciddi mesafe alındı.

Tarikat ve cemaatlerle sağlanan sıkı işbirliği AKP iktidarının bir yandan blok oylar, diğer taraftan Bürokrasi ve Yargı'da kadrolaşması için istediği insan gücünü sağladı.

İSLAMCILARIN HEDEFİ DÜNYEVİLEŞTİ

Bu gelişmeler, İslamcı olarak adlandırılan kitlenin hedeflerinin hızlı bir şekilde dünyevileşmesini sağladı. Dünyevi gücün haz ve şehveti geleneksel olarak temiz kalmış bu kitleyi ifsat etti (bozdu).

"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" hadisini söyleyenler, haksızlıklarını dile getiren bütün dost ve düşmanlarını dilsiz hale getirmeyi başardılar.

Dünyevi gücü elinde bulundurma haz ve şehveti, haksız oldukları durumda bile gücünü ölçüsüz bir şekilde kullanarak, haklı olan hasmını alt etmeyi mubah ve hatta doğru göstermekte.

"Emanet"i elinde bulunduranlar, verilen gücün bir emanet olduğunu ve Hakk'ın rızası hilafına kullanılmasının sonucunun "şiddetli bir azap olacağını" unuttular.

Daha fazla demokrasi vaat edenlerin yönettiği ülkede, en temel insan hak ve özgürlükleri en hoyratça ihlal edilmekte. Telefon ve ortam dinlemeleri ile insanların en mahrem alanlarına tecavüz edildiğini gören kitleler, telefonda veya evlerinde dostlarıyla sohbet etmekten dahi korkmakta.

28 Şubat'ın demokrasi ve hukuk dışı uygulamalarından (haklı olarak) şikâyetçi olan, ancak o zaman güç karşısında susanlar, bugün yırtıcı bir kaplan kesilip muarızlarına en hukuk dışı uygulamaları şiddetle savunur oldular. Bu uğurda eski hasımlarından bir kısmı ile akıl almaz bir dayanışma içine girdiler.

DEMOKRASİ Mİ OTOKRASİ Mİ?

Böyle bir rejimin demokrasi olabileceğini söylemek mümkün mü? Zira literatürde "Yönetimin bir tek kişi, bir grup ya da zümre elinde olması 'otokrasi'; halkın elinde bulunması ise 'demokrasi' olarak ifade edilmektedir.

Şimdi soralım: Ülkemizde "hukukun üstünlüğü" söz konusu mudur? Yoksa keyfi bir egemenlikten bahsedebilir miyiz? Hak ve özgürlükler yeterli ve güvence altında mıdır? Diğerleri bir yana fikir/ konuşma hürriyeti tesis edilmiş midir?

Mesela birileri Başbakanın, eşinin veya başka bir vatandaşın mahrem bir konuşmasını hukuk dışı usulle dinleyip, metnini internette yayınlasa ne kadar zamanda yakalanır? Başbakan veya eşinin bir arkadaşı ile telefonda konuştuğu özel sohbet ve şakalaşmalar, telefon dinlemelerine takılır ve o arkadaş bir davada sanık olursa, konuşma metinleri dava ile alakası olmadığı halde, iddianamede yer alabilir mi? Böyle bir olay olursa, bir kısım medya bu hukuksuz ve insan haklarına aykırı uygulamayı savunabilir mi?

Kimliğinde Müslüman olmayı öne çıkaranların hatası, insanları İslam'dan soğutur. Suçu kesinleşmemiş insanların suçlu ilan edilmesi, (İslam'ın adalet anlayışına Hazreti Peygamberin uygulamalarına aykırı olarak), iftiralarla bazı insanların pasifize edilmesi İslam'a güveni sarsmaz mı?

Eskiden padişahların geçit törenlerinde münadiler halkın arasından yüksek sesle bağırırlarmış: "Gururlanma Padişahım senden büyük Allah var!"

Dünyevi güç geçicidir. Adalet ve hukuk herkese lazım. Ey güç sahipleri, gücün zevalinde adalet ve hukuk istemeye yüzünüz olması için bugünden yatırım yapınız.

Devlete ve millete Yönetici olarak hizmet imkânını, Allah çok az kuluna nasip eder. Kalıcı olan, verilen gücü adalet ve hizmet heyecanı ile yaparak halkın gönlünü, Hakk'ın rızasını kazanmaktır.

Hiç yorum yok: