Ülkemizde, belli zaman dilimlerinde, bulunduğumuz durum ve geleceğiyle ilgili olmak üzere çeşitli grupların bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunmaları sıklaşıverir. Sonra şu veya bu sebeple yeniden belli bir durgunluk dönemine girilir veya bizlerin üzerinde böylesi bir intiba uyanır!.. Bu durgunluk dönemlerinin genelinde biri, darbeler sonrası ortaya çıkan ortamın yarattığı baskı havası karşısında sürdürülmekte olan toplantıların saklanma hüviyeti taşımalarıdır. Diğeri, bu tip grupların bağlı bulundukları siyasî kadroların iktidara taşınmış olmalarından dolayı, bahse değer konuların iktidar tarafından ele alınacağı vehmiyle ortaya çıkan gevşemedir. Yahut belli zaman dilimlerinde olduğu gibi, bazı sivil toplum örgütlerinin veya kurumların baskı unsuru hüviyeti öncülüğünü taşımaları üzerine yeni arayışların ikinci plâna düşmekte olduğudur.
Son günlerde, 2002 yılından itibaren, belli bir siyasî istikrara kavuşulmuş olmasına rağmen, giderek sosyo-kültürel açmazların daha geniş boyutlara doğru kayması aydın kesimlerde yeniden çok yönlü arayışlara vesile olmağa başlamış görünmektedir. Özellikle hâlihazır iktidarın belli lâikçi ve güç arayışçıları tarafından daha seçimleri kazandıkları ilk günlerden itibaren tasviple karşılanmamasını tahrik eden CHP yandaşlarına sol ile sağ kesimin bazı uçlarının eşlik edişiyle, ortaya yine çekişmeli bir ortam çıkmış bulunmaktaydı. Ki bunun uzantısı bu kadroların, 1950'li yıllardan beri vazgeçmedikleri "cuntacılık ve darbecilik" oyunundan vazgeçmemeleridir. Bu gelişmelerin en önemli teyidi bu kesimim, açılmış olan darbeci bir davanın neredeyse savunuculuğuna soyunmuş olmalarıdır! Diğer tarafta milliyetçi-muhafazakâr kesimlerin bir bölümü önce bir bekleyişe sürüklenmiş, son zamanlarda ise yeniden çeşitli toplantı zeminlerinde arayışlara girme ihtiyacını duymaya başlamışlardır.
2009 yılının başlangıcından bugüne ülkemizin içinde bulunduğu sosyo-kültürel zemindeki yeni arayışlarıyla ilgili olmak üzere, düzenli yapılmakta olan dernek-vakıf gibi kurumların faaliyetler dışında, yeni arayışlar zemininde davet aldığım veya duyduğum İstanbul içindeki toplantıların sayısının hemen haftada bir nispeti içinde olduğunu söylemem şaşırtıcı bulunmamalıdır. Hâlbuki son genel seçimlerden sonra daha bir kuvvetli olarak iktidara gelmiş bir partinin varlığı yanında, hemen önümüzdeki günlerde gerçekleşecek bir mahalli seçim bulunmaktadır. Üstelik neredeyse 45 gündür insana "yeter" dedirtecek boyutlara ulaşmış siyasî parti liderden başlayarak hemen her kesime uzanan eteklerindeki bütün taşların, değer hükümlerine bakmayarak ve seviye kaybederek, dökmeğe devam etmektedirler. Belki de yukarıda belirtmeğe çalıştığım yeni arayışların, yeni zemin yoklamaların sebeplerinden biri de, özellikle ve tahsissen başta liderler olmak üzere çeşitli kesimlerde görülen "seviye kaybı" dır.
Katılabildiğim arayış toplantılarında, genelde yıllardan beri gözlediğim üzere netice almayı geciktiren veya boşlukta kalmaya sebep olan dert yanma, bilinenleri tekrarlama, bilgiçlik taslama ve çok konuşma hastalığının sürüp gitmekte olduğudur. Tabiatıyla öz ve esasa müteallik konuşmalar da yapılmaktadır. Ama çoğunlukla bunlar aksiseda gibi hoş bir boşlukta yansımaktadırlar. Böylesi ortamlarda eğer üzerime bir görev düşerse söylemeye çalıştıklarım, hedefin ne olacağının, hedef kitlenin seçilmesinin yanında baskı unsuru olmak üzere gerekenlerin neler olabileceği yönündedir. Yaptığım bu konuşmaların, sanki kabul edilir gibi görüntü verdiğini de söylemeliyim. Fakat zamanın nelere gebe olduğu belirli süreçte ortaya çıkacaktır...
Şurası bir gerçektir ki 2009 yılının ilk üç ayında belirginleşen ''Türkiye Üzerinde Oynanan Oyunlar ve Çözüm Yolları" hususunda pek çok milliyetçi muhafazakâr aydının yeniden arayışlara girmek mecburiyetini duymakta olduklarıdır. Sebepleri arasında, şüphesiz parlamentoda bulunan hâlihazır partilerin açmazlarının derinliğinde yer alan ''sen-ben'' kavgasının çirkinlikleri, öncelikli olarak, yer tutmaktadır. Buna bağlı olarak pek çok sivil toplum örgütündeki bazı kurumların belli bir partinin veya ideolojinin uydusu haline gelmeleri yüzünden ''Baskı Unsuru'' olma hüviyetini kaybetmeleri de bulunmaktadır. İşte bu yüzdendir ki yeni arayışlara ihtiyaç duyulmaktadır.
Çeşitli arayışlarda hareket haline gelmiş olduğunu gördüğüm grupların kimliklerinden ziyade hangi konuları ele aldıklarını kısa başlıklarla değerli okuyucularıma sunmak isterim.
Şüphesiz ilk akla gelen konu Türkiye'miz için zaten kangren bir hüviyet taşıyan ''Ekonomik Sıkıntılara'' bu defa dünya genelinde meydana gelmiş olan küresel krizin katkısının ne olacağıdır? Krizlerin aşılabilirliği yanında Türkiye için asıl sorun olan işsizliğin özellikle de ''diplomalı işsizliğinin'', geçmişten günümüze uzanan yapısı içinde nasıl çözümlenebileceğidir!. Ekonomik konular içerisinde tabiatıyla başkaları da bulunmaktadır. Ama diğer konulara iktidarlar, varlıklarının sebebi olarak, iyi veya kötü çözüm arayışlarında bulunmakta oldukları düşünülebilir. Ama işsizlik!...
Türkiye'nin temel sorunlarının başında ise hızla çözülmeye ve çarpıtılmaya götürülen sosyo-kültürel değerlerimizin millî olma vasfının yok olmaya, hatta yok edilmeye doğru yol alan seyridir. Bu husus da iktidarların ve hâlihazır iktidarın, düzenleyici ve olumlu bir politikası var mıdır? İşte asıl sıkıntılı ve şüpheli nokta burada yatmaktadır. Türkiye'nin temel varlığına dilde, diğer kültürel değerlerinde, örf ve âdetlerinde açılan yaraların giderek derinleşmekte olduğudur. Konuda devletin umursamazlığı yanında ise başrolü iletişim araçlarının üstlenmiş olduğu açıktır...
AB meselesinin millî menfaatlerimize ters düşen unsurları ile de, âdeta bir tabiiyet halinde sürdürülmesi, konulardan bir diğeridir. Buna "AB standartları ve insan hakları" başlığı altında etnik ayırımcılığın, anayasa değişikliğinin, Kıbrıs meselesinin ve hatta üniter yapımızı zedeleyici başkaca unsurların eklenmiş olduğunu göz ardı etmek mümkün değildir.
Kısaca konuşulanlar ve tereddütle takip edilenler arasında, dış politikadaki gelişmeler gibi, daha başka konular da bulunmaktadır. Ama sanırım sosyo-kültürel başlığı, bütün tartışılan kavramları bünyesi içerisinde değerlendirecek durumdadır... Bu arayışlardan bir sonuç çıkar mı veya nasıl çıkar? Bekleyip göreceğiz. Fakat şurası muhakkak ki Türkiye yeniden ve tekraren sosyo-kültürel çalkantılar içersinedir ve görüntüye göre de, gelişmelerde dış baskılar önemli rol oynamaktadır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder