Mahalli İdare Seçimlerine bir aydan daha az bir zaman kaldı. Dikkatlerimiz seçimler, oy oranları, belli illerde kimlerin Belediye Başkanı olacağı gibi konulara odaklanmış görünüyor.
Türkiye'nin asıl gündemini oluşturan konular, bu seçimlerin sonuçlarını etkilememesi için arka plana itilmiş durumda.
Ekonomik krizin işsiz bıraktığı insanlarımızın, dükkânını, işletmesini kapatan esnaf ve işadamlarının, gelirleri birkaç ay öncesine göre hayli azalmış olup geleceğe dair karamsarlık içine düşmüş vatandaşlarımızın, yoksulluk sınırından açlık sınırının altına düşen dar gelirlilerimizin sıkıntıları gün geçtikçe derinleşmekte.
IMF ile yapılması mukadder görünen anlaşma ile seçimlerden sonra Türkiye ekonomisinin daha da durgunluğa gireceği kesin gibidir. Seçime kadar bütçe kaynaklarının çok ötesinde harcama yapan hükümet, gelir gider dengesinin kurulması için harcamaları çok kısmak zorunda. Bunun bir tek sonucu olabilir: Daha fazla durgunluk, daha fazla kapanan işyeri, daha fazla işsizlik, daha fazla fakirlik.
İşsizliğin azaltılması konusunda, halka ümit vermesi gereken Başbakan bile ümitsiz. Muhalefet liderlerine çağrıda bulunarak "bir çaresi varsa söyleyin, uygulamazsam siyasi hayatımı bitiririm" dedi. İnşallah muhalefetin verdiği reçeteler uygulanır ve işe yarar.
Bugünlere kadar hiçbir suça bulaşmadığı halde, borçlarını ödeyemediği için PTT Bank soygunları yapanlara dair haberler, suç artışlarını veren istatistiklerin öncü bilgileri olsa gerek. Zaten bütün ekonomik sıkıntıların ve gelir dağılımındaki bozukluğun arttığı durumlar, suç oranlarının arttığı dönemlerdir.
Milletin sırtına yapışmış sülükler, bu fakirleşme sürecinde yolsuzluklar ve "rantiyecilik" yoluyla kan emmeye devam ediyor. Kanun ve Allah korkusundan uzak, ahlaktan nasipsiz bu kan emicilerin sosyal dengeyi bozmasına dur denilemiyor.
Gerçek gündem konularının tartışılması ve milletin sırtındaki sülüklerin teşhir edilmesi için kuvvetler ayrılığı ilkesinin iyi işlemesi lazım. Yasama ve yürütme güçlerinin tek partide (hatta tek kişide) toplandığı, tek parti iktidarları döneminde yargı ve basının /medyanın bağımsızlığı çok önemlidir.
Günümüz Türkiye'sinde yürütmenin yargı üzerindeki etki alanını genişletmesi ve basın (medya) gücünün yarısından fazlasını doğrudan, diğer kısmının ekseriyetini teşkil eden grupları (ihale işleri, vergi cezası gibi) dolaylı yollardan kontrol altına alması, halkın gerçekleri öğrenmesi ve yanlış iş yapanların cezalandırılması önündeki engel haline geldi.
Ekonomik krizin darbeleri ile sersemlemiş olanlar için hukuk ve hukukun siyasallaşması kavramları önemli görülmeyebilir. Sadece insan hak ve hürriyetleri açısından değil, toplumsal fakirleşmemizin ana sebebi olan politikaları ve sosyal adaletsizliği gidermek için de hukukun üstünlüğü ilkesinin uygulanmasına ihtiyacımız var.
Ülkemizin daha iyi yönetilmesi, bu suretle birlik ve dirliğini koruyup, huzur ve refah içinde yaşaması için kafa yoran ve icraatta bulunanların kendilerini güvende hissetmesi önemlidir.
Telefon veya ortam dinlemesi yoluyla izlenerek bir gün en mahreminin bile deşifre edilmesi, hukukun ve yargılama usullerinin temel kurallarına aykırı bir tarzda cezalandırılması ve basının yargısız infaz konusunda araç olarak kullanılması suretiyle, hareket kabiliyeti olan muhaliflerin etkisiz hale getirilmesi kısa vadede yararlı görülebilir.
Ancak uzun vadede, muhalefetsiz iktidarlar döneminde hürriyetlerimizin kısıldığını ve aynı zamanda ekonomik gelişmemizin durgunluğa girdiğini görebiliriz. Çünkü hakikat ışığı farklı fikirlerin çarpışmasından doğar. (Barika-i hakikat müsademe-i efkârdan doğar.)
Osmanlı Devletinin son dönemlerinde yeni milletler inşa edilmek suretiyle devletimizin topraklarından bazı kısımları kopartılarak Yunanistan, Bulgaristan gibi devletler ortaya çıkartılmıştı. Bugün de yüzyıllardır ortak kaderi paylaştığımız Kürtlerden bir millet inşa edilmeye çalışılıyor.
"Herkesin ana dilini konuşması ve anadilini geliştirmesi hakkı" fikrine dayanan devlet kanalı TRT, bir kanalından 24 saat, Kürtçe adı altında Diyarbakır Kurmançi ağzı ile yayın yapmaya başladı. Böylece Kurmançi ve Sorani dilleri arasındaki fark kaldırılarak Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Irak'ta yaşayan Kürtlerin ortak dili haline getirilmiş olacak. Özellikle TV yayınları sayesinde, halen Türkçe'nin ortak dil olarak kullanıldığı bu coğrafyada, elde edilen kazanımın heba edilme sürecine girildi.
İnşa edilen milletin öncelikle federasyon ve daha sonra Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirilen oluşumla birleştirilerek, bir bağımsız devlet (Kürdistan) kurulması projesini savunanlar çok ileri bir mevzi kazanmış oldu.
TRT-Şeş yayınının ne kadar faydalı ve doğru olduğunu savunan çok sayıda "aydın" basında her gün arzı endam ederken, "devletin bu yayını yapması bölünmeye hizmet eder" endişesini taşıyanları yeterince dinleyemiyoruz.
Gözlerden saklanan gündem maddelerinden bazıları bunlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder