18 Mart 2009 Çarşamba

Çanakkale Dersi

18 Mart 2009 Türk'ün Çanakkale'deki şanlı savunmasının 94. yıldönümüdür. Türk tarihine yeni bir altın sayfa açan ve şeref tablosu yaratan şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz.

Onlara çok şey borçlu olduğumuzu biliyoruz. Hürriyetimizi ve milli bağımsızlığımızı yabancılarla pazarlık konusu yapmayan, mandacılığı, teslimiyetçiliği reddeden ve bayraklaşan şehit ve gazilerimiz, Milli Mücadelenin zaferle bitebileceğinin ümidi olmuşlardır. Milli Mücadelenin karar ve azmini güçlendirmişlerdir.

Bazıları bugün İstiklâl Savaşı yapılmamış gibi bir sapıklığın içine düşseler de...

O dönemin şerefli, haysiyetli, fedakâr er ve komutanları nasıl bir duygu ve düşünce içinde iseler; bugünkü komutanlar da aynı düşünce ve imanla doludurlar. Aksini ileri sürmek TSK'nin mücadele ve başarı gücünü kırmaya dönük bir psikolojik savaş türüdür. Bunu kim yaparsa yapsın!

94 sene sonra Türk Milletinin böyle bir destanı bir daha yazamaması için ne gerekiyorsa bugün o yapılmaktadır. Vicdani red, ülkesi için savaşmayı kabul etmemek, asker düşmanlığı ve önüne gelen herkesten özür dileme buna birer örnektir. Örnek şahıs ve liderleri yıpratmak, sıradan hale getirmek, basitleştirmek -Mustafa filminde olduğu gibi- işin bir başka yönüdür. Milli menfaatlerden yana olmayı öcü olarak gösterme, yükselen iktisadi milliyetçiliği ve küresel krizle çöken neo-liberalizmi perdeleme çabaları sürmektedir.

Çanakkale ile ilgili güzel çalışmalar olmakla birlikte; bazı yerlerde açığa çıkan şehit kemikleri köylüler tarafından tekrar gömülmektedir. Güzel çalışmalar yapılmıştır. Ancak, maksatlı belgesellere de rastlanmaktadır. "Galliboli" isimli belgesel bunlardan birisidir. Mehmetçiklerin kahramanlıklarını gölgeleyen, Çanakkale Müdafaası ve zaferi bir yedek subay savaşı olmasına rağmen; askerlerimizi cahil, Anzakları kahraman olarak gösteren ve öven, "Ülken için bir daha savaş yapma" romantik barışçılık mesajını veren bu belgeselin yapımcısı; Deniz Kuvvetleri eski komutanlarından birinin oğludur. Kendisi Türk mü? Türkiyeli mi? bilemiyoruz; ama, Anzaklar gibi düşünmektedir. Oliver isimli bir Anzak kahramanlaştırılarak işgalci emperyalistlere neredeyse acıyacak ve onlardan özür dileyecek bir ortam yaratılmaktadır. Babasının bilgisayarında hazırlanan günlüklerin Ümraniye Davasında kaynak ve gerekçe gösterilmesi de işin başka bir yönüdür.

Anafartalar'da gazi olan Mustafa Kemal ve diğer komutanlarımız, Seyit Onbaşılar, Yahya Çavuşlar, Nusret Mayın Gemisinin komutanı Yüzbaşı Hakkı Bey, "Çanakkale Şehitleri" isimli şiir üstü eseri yazan milli endişe sahibi, Müslüman Türk'ün sembol ismi milli şairimiz Mehmet Akif, bu vesileyle tekrar hatırlanmalıdır. Gençlere Safahat'ı ve Nutuk'u okumaları tavsiye edilmelidir. "Türk'e hiçbir kavmin horoz olmasına tahammül edemem, Türk güçlü olursa İslâm âlemi de güçlü olur" diyen Mehmet Akif'in baba tarafından Arnavut olması ne ifade eder ki? O büyük insan, bize Türk'e düşman olunarak İslâm'a dost olunamayacağını öğretmiştir. "Çanakkale Şehitleri" şiirinde aziz Mehmetçikleri "Bedr'in aslanları" gibi görmesindeki mana derinliği büyüktür. Bazıları bunu hazmedemese de...

Vatanları için ölmeyi becerebilenler, bilenler, ülkelerinin mukadderatını ve geleceğini de değiştirirler. Bunu yapamayanlar, her işgalci güce boyun eğer ve ülkelerini teslim ederler. Irak'ta 5 dolara kendilerini satanlar, demokratikleşmeyi getirecek diye ABD askerlerinin ellerini öpenler gibi...

Çanakkale 1915'de geçilmemiştir. Ancak, 94 sene sonra  "Çanakkaleler" maalesef geçilmiştir. Milliyetçiliğe öcü diye bakanlar, milli davaları kucaklayamamış, herkese taviz vererek sorunları çözeceklerini zannetmişlerdir. Muhafazakârız diyenler, mukaddes değerleri yıpratmışlardır. Dışarının sesi olanları el üstünde tutmuşlar ve onlara danışmışlardır. AB üyelik sürecinde uydu ve ısmarlama yasalar çıkarılmıştır.

Çanakkale'de şehit düşenlerin, "Hepimiz Ermeniyiz" diye tepinenlerle hiçbir bağları yoktur.

Onlar, "Biz tek bir milletiz, Türkiye bir mozaik değil; anlamlı bir bütündür" dedikleri için şehitlik mertebesine yükseldiler. Aksini düşünselerdi zaten orada olmazlardı.

Onlar Türk'tü; Türkiyeli değil.

Onlar, geçmişleriyle gurur duyuyorlardı.

Başkaları adına geçmişlerine savaş açmamışlardı.

Onların Anadolu'dan kovdukları işgalcileri tekrar davet etme niyetleri de yoktu. Bundan dolayı işgalcileri "Biz de İngiliziz, Fransızız", "Bize medeniyet getiriyorsunuz"  diyerek şarkı ve çiçeklerle karşılamadılar ve gerekeni yaptılar.                         

Hiç yorum yok: