"Olaylara makro ölçekli ve bütünsel bir yaklaşımla bakamazsak ülkemizdeki ve dünyada gelişen olayları kavrayamayız."
Küreselleşmenin etkisi ile dünyada ülke ekonomileri birbirlerine bağımlı hale geldi. Gelişmiş ülkelerdeki ekonomik ve siyasal krizler artık diğer ülkeleri de yapılarındaki özelliklere göre az ya da çok etkilemektedir.
Kısa geçmişe şöyle bir baktığımızda 1980'lerde küresel ekonomiye geçişin ilk adımlarını görüyoruz. 1990'larda ise siyasal istikrarsızlık ve makro ekonomilerde dengesizlik görüyoruz. 1996'larda AB ile gümrük birliği anlaşması. 1997 Asya krizi. 1998 Rusya krizi. 2001 ekonomik ve siyasi krizler ve açık ekonominin kaçınılmaz sonucu bir kriz. Türkiye ve Arjantin bu krizi çok hissetmiştir. 2001 sonu ülkeye dikte edilen bir yapısal ekonomik program. 2002-2007 'de ise estirilen ekonomik bahar havası.(Bu dönemin siyasi boyutu ayrı bir konudur incelenmesi gerekir.)
2002-2007 dönemine dünya ölçeğinde bakıldığında küresel ekonomik entegrasyon ve buna bağlı olarak sermaye hareketliliğinin zirve yaptığı dönem. 2002 yılında 169 milyar dolar olan özel sermaye akımları, 2007 yılında 1,03 trilyon dolara çıkmıştır.(Global Development Finance GDF , Dünya Bankası,2008) Yeni nesil finansal enstrümanların gelişmesi ile uluslar arası fon transferleri yukarıda belirttiğim inanılmaz rakamlar çıkmıştır. Bu ne sağladı Türkiye gibi ülkelere ciddi para girişleri oldu. Buda ekonomik refahı artırdı bu bizim gibi gelişmekte olan dünyadaki tüm ülkeler için geçerlidir. Bu dönemde gelişmekte olan ülkeler yıllık ortalama 5,6 ile 7,5 oranında büyüme başarısını elde ettiklerini görüyoruz. Bu dönemde Türkiye'de sermeye hareketlerindeki artışın etkisi ile başarılı sayabileceğimiz bir büyüme performansı sergilemiştir.
Eğer Türkiye'de bu ekonomik hareketliliği ülkemizdeki bürokratlar ve yöneticiler kendi başarıları gibi gösterme konusunda bayağı mahirler. Toplumda bu başarıyı içsel bir başarı olarak algıladı ancak görünen o ki aynı mahir ekonomi bürokratları ve yöneticiler başarısızlıklarını ise şu anda global krizle açıklamaya çalışıyorlar. Halkımızda bu duruma her zaman olduğu gibi alemle gelen düğün bayram anlayışı ile yaklaşıyor. yöneticileri ve bürokratları şimdi görmek lazım hangi önlemleri alıyorsun? Aldığın bu önlemler neticesinde 2002-2007 yılı performansına eşit bir oran tutturuyorsun. İşte iş bilirlik, kendine güven , ekonomi bilirlik, bunu gösterir. Sizce kriz ülkemizi neden bu kadar etkiliyor.? Çünkü ekonomik iyileştirme bize ait değil dolayısı ile ekonomik düşüşte bize ait değil. Eğer ekonomik iyileştirmeyi kendi teknik kadromuz ve yeni enstrümanlarla yapsaydık. Kötü gidişin sebeplerine vakıf olup ona göre önlemler alırdık.
Kendi dışındaki krizin iç yansımalarının ne olacağını bilmeyen ekonomistlerimiz geç de olsa aldığı ekonomik önlem paketlerinin yansımalarının inşallah yeterli ve pozitif yönde olur. Aslında bu kriz Davos'ta tartışıldı ve bu tartışmalarla ilgili ve de önümüzdeki sürecin ne olacağı ilgili ülke yöneticilerine reçete olarak verildi. Bu konu ile ilgili sizlere ayrı bir yazı yazmak istiyorum.
Olaylara makro ölçekli ve bütünsel bir yaklaşımla bakamazsak ülkemizdeki ve dünyada gelişen olayları kavrayamayız.
Uluslar arası Finans Enstitüsü (International Institute of Finanas -IFF) Ocak 2009 verilerine baktığımızda 28 gelişmekte olan ülkeye 2007 yılında net 928,5 milyar dolar fon girişi sağlamıştır. 2008 yılında ise 465,8 milyar dolar fon girişi sağlandığı, 2009 yılında ise 165,3 milyar dolara düşeceği beklentisi hakimdir. Sermaye akımlarındaki daralmaya paralel olarak ortalama büyüme performansı % 2,7 olarak gerçekleşeceği beklenmektedir.
2007 yılında % 7'nin üzerinde olan özel sermaye akımlarının/GSMH oranının 2009 yılında % 1 düzeyine düşmesi beklenmektedir. Eğer bu fon akımları düşük seviyede seyrederse 5 yıl içinde eğer ülke kendi iç dinamiklerini oluşturamadıysa kriz derinleşerek devam edecektir. Ne zamana kadar?. Yeniden bu fonlar düzelene kadar, yani dışarıdan ülkemize fon girişi artmaya başladığında ve artış oranı kadar düzelmeye başlar..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder