25 Mart 2009 Çarşamba

Milli Romantik Duyuş Tarzının Eğitim Sistemimiz Açısından Önemi

Nesnelerin kutsallığını yitirdiği yerde bütün anlamlar silinir. Anlamsızlaşan şeyler, herhangi bir değerin temsilcisi olamazlar. Bunun için ruhaniliğin ayak seslerinin kesildiği ülkelere bakınız. Manevi yoksulluk onların hayatlarını kemirerek kurutmuştur. Bunun için yurdumuzdan romantizmin el ayak çekmesine müsaade etmemeliyiz. Ona, Türklüğün milli kimliğini giydirerek romantik coşumculuğu teşvik etmeliyiz.

Muhterem Arkadaşlarım, bugün Türk milli eğitiminin durumu içler acısıdır.Test tekniğinin her türlü insani duyarlıktan uzak ölü ortamında yetişen gençliğimiz, bunalım bulvarında tükenmektedir. Bu eğitim sistemi, gençlerimizin umutlarını tüketen bir kara basandır. Hiçbir hedefi olmayan eğitim programlarıyla çağın insanını yetiştirmek bir yana; çağın kuyruğunda beklemekten kurtulamayız. Her şeyden evvel bu eğitim sistemi insanın bedensel ve ruhsal gelişimine aykırıdır. Bilgiyi üretken bir hale getirmekten uzak olan bu sistem, sürekli tekrarlarla insan enerjisini ve bilinç edimini işlevsellikten uzaklaştırarak sömürmektedir. Bu sistemde hiçbir bilinç aktı ve paylaşımı yoktur. Statükocudur, Materyalistir, bencildir ve kıskançtır.

Kapımızda bekleyen en büyük tehlike ise bu eğitim sisteminin hiçbir insani ve milli hedefinin olmayışıdır. Bunun için yetmiş yılda kendi dilini, ülkesini ve tarihini sevmeyen milyonlarca insan yetiştirmiştir. Ülkemizin bu insan modeliyle geçmişini anlaması, şimdisini değerlendirmesi ve geleceğini tayin etmesi imkânsızdır. Son dönemde toplum olarak yaşadığımız büyük mutsuzluğun temelinde, böylesine iddiasız ve insan gerçeklerinden uzak bir eğitim sistemiyle yolumuzu bulmaya çalışmamız yatmaktadır.

O halde ne yapmalıyız ? İki kavram üzerinde durmak istiyorum: Yaratıcı muhayyile ve dinamik ruh İnsanın gelişme yetisi, bu iki Tanrısal bağışın ışığında olgunlaşmaktadır. Bu iki büyük güç, bütün enerjisini eğitim yoluyla edindiklerinden alır. Şeylerin, yani kavramların içi boşaltılmışsa, insanlığın onların gölgesinde     barınması mümkün değildir. Kısacası gölgenin gücü, muhayyileyi yaratıcı; ruhu, dinamik olmaktan alıkoyar. Kaldı ki tekrarlar gölge bile değildir. Bu sebeple günümüzün eğitim sistemiyle cemiyetimizin büyük sıçramasını gerçekleştirecek insanını yetiştirmesi imkânsızdır.

Ruh ve muhayyile, birer savan gibidir. Orada yatay ve dikey boyutların biçimlenişi vardır. Geçmiş, bu iki kutsal toprakta bir abide olarak muhteşem bir biçimde yükselmelidir. Çünkü o, bir cazibe merkezidir. Bizim olandır. Geçmiş günlerimizdir. Büyük evdir. Ruh ve muhayyile üzerinde edebi metinler yoluyla geçmişin izi bırakılmalıdır. Şanlı ve menkıbevî geçmişimiz, insanımızın ruh ve muhayyilesinde bütün kutsallığıyla inşa edilmelidir. Dönüş izleklerimiz, olmadıkça farkında olamayız ve kendimiz kalamayız. Kendisi olmayanın dünya üzerinde tutunabilmesi mümkün mü? Milli hafıza, bu toprakta yeşerir. Sanat, milli hafıza üzerinde şekillenir. Şiir, roman, tiyatro, musiki v.b. bu toprağın çocuklarıdır. Kısacası geçmişi olmayanın sanatı yoktur. Neyi ve kimin için yazacak ? Yaratma, bir birikim işidir. Muhayyilenin kanatlanması için geçmişin pramidal bir biçimde dizgeleşmesi şarttır. Ruh, mazi denilen bu büyük tarladan kopardıklarını muhayyilenin ocağına atar. Muhayyile, geçmişi ve şimdiyi yoğurarak geleceği kurar. Bunun için geçmişi olmayanın geleceği yoktur. Tüketici eğitim sistemimiz sayesinde geçmişiyle büyük bir kopuşu yaşayan insanımızın yarınını kuramaması        bu yüzdendir. Bu sistem, geçmişi ve geleceği olmayan şizofren insanlar üretir. Yani kendisi ve farkında olmayan insan. Bu tür insanlarla dünya coğrafyasında tutunabilmek mümkün değildir. Çünkü emir komuta zinciri içerisinde bunlar daima emir alarak söyleneni yaparlar. Yaratıcı değil; tüketicidirler. Mevcut imgeleri tüketerek, tükenirler. Milli romantik kaynaklarımız, sanatın diliyle genç neslin ruhunu ve muhayyilesini bir anne gibi emzirmelidir. Aynı zamanda coşumcu karakteriyle ileriye dönük hamle yapabilme yeteneğine sahip olan bu milli romantik tavır, eğitim sistemimizin yenilikçi ve gelişmeci yönü olmalıdır. Hem insanımızı hem de dünya insanlığını kucaklayan bu tavırla edebi metinlerle temas kurulmalıdır. Dil bilinci, tarih bilinci ve vatan sevgisiyle kalkınma ve ilerleme düşünceleri kol kola birlikte yürümelidir. İlköğretimden ortaöğretime doğru derece derece geliştirilen müfredat programı, milli ve evrensel değerler doğrultusunda bir hedefe yönelmelidir. Karşılaştırmalı metinler aracılığıyla müspet ve menfi duygularla düşünceler yan yana verilerek öğrencilerin muhakeme yapma yetenekleri geliştirilmelidir. Böylece öğrencilerin iyiyi kötüden daha rahat ayırt etmeleri sağlanmalıdır. Yahya Kemal, Tanpınar, Yunus Emre gibi şairlerle; Cengiz Aytmatov, Kemal Tahir ve Tarık Buğra gibi romancılarla romantik duyarlık sürekli olarak işlenmelidir.

İnsanımızın geçmiş, şimdi ve gelecek bağlamında kendi ülkesini, dilini, vatanını ve evreni sağlıklı bir biçimde kucaklamasını istiyorsak, eğitimimizi milli    romantik temeller üzerine oturtmalıyız.

Hiç yorum yok: