Önce gözlerime inanamadım. Sonra herhalde yorgunluk sebebiyle yanlış okumuş olabilirim diye düşündüm. Fakat ana başlığın hemen altındaki özetleyici ifadeler aynen şöyle idi; "Anayasa değişikliği için ilk adım 'İç Tüzükle' atılıyor. Partilerin ortak taslağına göre 'Toplantı Yeter Sayısı' kaldırılacak. Tek milletvekili ile bile Oturum açılacak. Bir yasanın çıkması için 139 değil, 110 milletvekili yeterli olacak."
Bütün bu satırları okurken vatandaşın seçtiği 550 milletvekilini düşündüm bu defa.
Yüce Meclisimizin Başkanlık divanı teşekkül ettiğinde 550 kişiden sadece bir kişinin bulunduğu gün Meclisin toplantıya hazır hale gelmiş olmasını gözlerimin önüne getirdim!. Af edersiniz, acaba toplantı kelimesinin anlamı değişmişti de bizlerin haberi mi yoktu! Yanlış hatırlamıyorsam, bir birlikteliğin anlam kazanması ve bunun toplantı kelimesiyle ifadelendirilmesi için iki kişiden fazla kimsenin bulunması gerekirdi!.., Ama herhalde milletvekillerimiz, seçilmek üzere almış oldukları oylarla çoğul hale gelmişlerdi!.. Sanırım bunu göz ardı ediyorum!.. Şaka bir yana, vatandaşlar tarafından seçilerek Ankara'ya gönderilen kişilerin mesailerinin Mecliste hazırlık safhası olarak isimlendirilecek Komisyonlardaki çalışmaları dışında esas çalışmanın Genel Kurul'da gerçekleştiği bilinmektedir. Şimdi bu noktanın üzerinde biraz durarak sayın milletvekillerimizin çoğunluğunun durumlarının tespitine çalışalım.
Bilindiği gibi Meclisin Toplantı günleri Salı-Çarşamba ve Perşembe olmak üzere üç gün ve genelde saat 15.00 ile 19.00 arasındadır. Yani üç gün 4 er saat. Bir başka ifade ile haftada 12 saat! Komisyonlardaki çalışmalarda bütün milletvekillerinin görev almadıkları bir vakıadır. Görevli olanların çalışma saatlerinin belli gün ve olaylarla tahditli olduğu ise ayrı bir konudur. Şimdi bu noktada, TRT kanalından verilmekte olan ama belki hiç verilmese daha iyi olacağını düşündüğüm Meclis toplantılarındaki hal-i pür melâle gelmek istiyorum. Mecliste toplantılar başlamadan lobi, kulis yahut koridor olarak adlandırılacak yerlerde biriken milletvekillerinin çay, kahve ve dedikodu furyasından çıkarak "hazırmış gibi!" toplantının açılışını sağladıkları, sonrada tekrar koridorlara nöbetleşe kaçtıkları hep bilinendir. Genelde ise Meclisle ilgili olarak bu durumun sadece bir yüzü, yani toplantı görüntüleri, TRT ekranlarından kamuoyunun dikkatlerine aksetmektedir. Görüntülerin ortaya koyduğuysa toplantıların neredeyse Milletvekili sayısının onda birleriyle, yani istisna toplantılar hariç en fazla 50-55 kişiyle gerçekleşmekte olduğudur. Uyuklayanlar, konunun dışında oldukları apaçık yanındakiyle konuşanlar da dikkate alınırsa Genel Kurulda konuyla ilgilenenlerin adeta görevli Milletvekilleri dışındakilerden başka kimsenin olmadığıdır. Kim bilir belki de bu utançtan kurtulmak için olsa gerek konu kılıfına uydurulmağa götürülmektedir. Böylece yeni İç Tüzük tasarısıyla Toplantı açılış sayısının BİR kişiyle bile gerçekleşmesi sağlanılmış olacaktır. Ama şu muhakkak, Toplantıların Bir kişiyle açılabilir olması, hiç değilse Anayasa hükmü dolayısıyla koridorlarda kalmak üzere de olsa, Meclise gelmek mecburiyetini hisseden 183 kişiyi rahatlamıştır!..
Hele bir de Komisyonlara yasa hazırlama yetkisini verdiniz mi, tıpkı birçok STK'da yaşandığı gibi yükü yüklenen birkaç kişi dışındakilerin sahip oldukları parsalı yönetim kurulu üyeliği benzeri anlayışın, yani hık deyiciliğin, TBMM'de uygulanabilir olmasının kılıfı yasalaştırılmış olacaktır! Öyle anlaşılıyor ki parti yöneticilerimizin böylesi bir uygulamanın demokrasinin en önemli unsuru Yasama Meclisini ne hale getirdiğini düşünmek gibi bir dertleri bulunmamaktadır! Anlaşılan böylece işin kurallara uydurulmuş olması esastır. Üstelik sanırım haftada bir gün gerçekleşen Parti Grup Toplantılarına katılımlarla Genel Başkanlara alkış tutanların sayılarının artması da kolaylaşmış olacaktır!.
Sahi TBMM de en çok tutulduğum noktalardan biri partilerin bu Grup toplantılarıdır. Genel Başkanların kendi yaranlarına gövde gösterisi anlamını taşıyan, zaten hemen her zeminde yaptıkları konuşmaların devamı mahiyetinden ileri gitmeyen, bu toplantıların asıl mahiyetinin böyle olmadığını düşünmüşümdür., Doğrucası veya olması gereken Grup Toplantılarının Milletvekillerinin ülkenin meselelerini dile getirdikleri, genel başkan ve diğer yetkililerinse konuları dinledikleri ve çözü tekliflerine intizar ettikleri toplantılar olmasıdır... Ne saflık değil mi! Ama doğrusu şunu da düşünmekten kendimi alamıyorum. Acaba böylece Genel Başkana hulus çakma şansı biraz daha mı azalır yoksa fazlalaşır mı? Tam bilemiyorum, ama doğrusunun bu olması gerektiğini düşünüyorum. Neyse konumuz bundan öte.
Şimdi 'Bir kişiyle' Meclisi toplantıya açık hale getirerek, Komisyonlara kanun hazırlama yetkisi vererek ve de karar sayısını da dörtte birden beşte bire indirerek parti idarecilerinin rahat nefes almaları daha bir kolaylaşacaktır! Evet, bence hal-i hazır durumdaki Meclis toplamının dörtte biri anlamını taşıyan 139 kişilik karar yeter sayısının dahi tartışılması gerekirken, bu sayının 110 ile beşte bire indirilmesi, herhalde ayrı bir feraset olmalıdır! Böylesi bir uygulamanın Genel Kurulun işlevini zayıflatacağı şüphesizdir, ama bunun Genel Başkanların umurunda olmadığı da muhakkaktır! Fakat ve hatta bu durum, Genel Başkanların aday seçimlerindeki belirleyiciliği açık olsa da seçilmiş olmaları itibariyle Milletin Vekili sıfatını taşıyan kimselerin herhalde umurunda ve de şuurunda olmalıdır! Ben yine biraz başa dönmek istiyorum. Çalışma Hayatında, müteşebbis olanlar dışında, -ki girişimcilerin hayatında zamanla mukayyet olmak pek yoktur-, kendisiyle iş akdi yapılan çalışanların bağlı olduğu iş yerine tam ücret alabilmeleri açısından asgari 45 saat mesai vermeleri gerekir. Bu zaman diliminin daha ziyade devlet memurları ile mavi yakalılara ait olduğu, özel teşebbüste çalışan beyaz yakalılarınsa tatil güleri veya geceleri de dâhil olmak üzere katiyetle zamanla sınırlı olamadıkları bilinenlerdendir. Yani milletvekillerinin, kendi arzuları ile milletin vekili olma talepleri dikkate alınırsa, mesailerini zaten Meclis dışında da sürdürdükleri tarzındaki mazeretlerinin çok geçerliliği yoktur. Zira dışarıda sürdürülen temaslar Milletvekili olmanın tabii unsurlarından biri olmak gibi bir anlam taşımaktadır. Üstelik bilinen uygulama içersinde bunun ülkenin meselelerinden ziyade gelecek dönem yatırımları olduğu da açıktır.
Demokrasinin gereği ve üretilen fikirlerin, bunların takipçisi olmak gibi hususların ana merciinin ise TBMM olduğu veya öyle olması gerektiği açıktır. Meclisteki çalışma ortamı bilindiği gibi üç temel üzerine oturtulmuştur. Biri, özel ilişkilerin de sürdürüldüğü sekreterli vekil odalarıdır ki burası daha ziyade seçmen ilişkileri için öngörülen mekânlardır. Diğerlerinden biri milletin meselelerinin çözülmesi için ön hazırlıkların yapıldığı Komisyonlardır ki burada bütün vekiller için yeterli çalışma şansı bulunmamaktadır. Ülkenin meselelerinin görüşülerek çözüme bağlanacağı asıl mekânsa Genel Kurul toplantılarıdır. Şimdi siz bu asıl çalışma ortamlarını, bir anlamda sulandırırsanız ortaya çıkacak olan daha da yıpranmış bir demokrasi anlayışı olmayacak mıdır?. Bir taraftan genel başkanların tahakkümü, öte yandan komisyonların yasa hazırlama yetkisine kavuşturulması, yeterli kabul oyu sayısının beşte bire indirilmesi ve nihayet Meclisin BİR kişiyle oturum açabilme imkânına kavuşturulması!..
Bütün bunların anlamı, milleti temsil ediyor oyunun çalışmadan çalışır görüntüsüdür. Siyasetçinin itibar mı, dediniz!.. Bu noktada belki tam örtüştüğü söylenemez ama konuya bakış açısından önem taşıyan gelişmiş bir ülkedeki disiplin anlayışının belirleyicisi bir davranışı, yıllar önce yaşadığım çok büyük bir yabancı şirketteki uygulama örneğini vermek istiyorum. Bu, dünyanın en büyük kimya kuruluşlarından biri olan yabancı şirketin üst seviyeli yani müdür, genel müdür gibi beyaz yakalıların da bulunduğu çeşitli bölümlerine yaptığımız girişlerde, hayretle, bu kişilerin de hemen her katın girişinde bulunan kart basma makinesine kartlarını bastıklarını görmüştüm. Bizlerin alışkanlığının çok dışında olan böylesi bir davranışı sorguladığımda, yönetim kurulu mensupları hariç kuruluşun bütün yetkililerin giriş ve çıkışlarında kart basmak mecburiyetinde olduklarını ve bunun itimatsızlık değil bir nevi şahsın kendinin otokontrolü anlamını taşıdığını öğrenecektim.
Tabiatıyla milletvekillerimizin kart basmalarını istemiyorum ama Meclis toplantılarında da tam mevcutlu katılmalarını istiyorum.. Konuda düşüncem, kendilerine parlamentoda görev yetkisi verilmiş kişilerin kaçınılmaz olarak ilk işlerinin "meşru mazeretleri dışında" genel kurul salonunda bulunmak olduğudur. Meşru mazeret dışında Toplantılara katılmamanın sonucu ise Vekilliğin düşmesi olmalıdır. Böylece vekilin milletine karşı örnek kişiliğin vurgulanması sağlanılmış olacaktır... Ne hayal değil mi!..
Kısaca yukarıdaki haberin doğruluğuna inanmakla inanmamak arasında ve bunun bir medya aspargası olmasını temenni ederken bir noktaya aklım takıldı. Bütün bunları aşmanın ve gerçek demokrasi ile kucaklaşmanın yolunun liderokrasiden kurtulmak olacağını düşündüm. Nasıl mı? Sanırım bunun tek yolu, iki dereceli ve dar bölgeli seçim sistemidir. Bugünkü siyasî anlayışlar içinde bu aşılabilir mi? Şimdilik iyimser olmak çok zor!...
Bilindiği gibi Meclisin Toplantı günleri Salı-Çarşamba ve Perşembe olmak üzere üç gün ve genelde saat 15.00 ile 19.00 arasındadır. Yani üç gün 4 er saat. Bir başka ifade ile haftada 12 saat! Komisyonlardaki çalışmalarda bütün milletvekillerinin görev almadıkları bir vakıadır. Görevli olanların çalışma saatlerinin belli gün ve olaylarla tahditli olduğu ise ayrı bir konudur. Şimdi bu noktada, TRT kanalından verilmekte olan ama belki hiç verilmese daha iyi olacağını düşündüğüm Meclis toplantılarındaki hal-i pür melâle gelmek istiyorum. Mecliste toplantılar başlamadan lobi, kulis yahut koridor olarak adlandırılacak yerlerde biriken milletvekillerinin çay, kahve ve dedikodu furyasından çıkarak "hazırmış gibi!" toplantının açılışını sağladıkları, sonrada tekrar koridorlara nöbetleşe kaçtıkları hep bilinendir. Genelde ise Meclisle ilgili olarak bu durumun sadece bir yüzü, yani toplantı görüntüleri, TRT ekranlarından kamuoyunun dikkatlerine aksetmektedir. Görüntülerin ortaya koyduğuysa toplantıların neredeyse Milletvekili sayısının onda birleriyle, yani istisna toplantılar hariç en fazla 50-55 kişiyle gerçekleşmekte olduğudur. Uyuklayanlar, konunun dışında oldukları apaçık yanındakiyle konuşanlar da dikkate alınırsa Genel Kurulda konuyla ilgilenenlerin adeta görevli Milletvekilleri dışındakilerden başka kimsenin olmadığıdır. Kim bilir belki de bu utançtan kurtulmak için olsa gerek konu kılıfına uydurulmağa götürülmektedir. Böylece yeni İç Tüzük tasarısıyla Toplantı açılış sayısının BİR kişiyle bile gerçekleşmesi sağlanılmış olacaktır. Ama şu muhakkak, Toplantıların Bir kişiyle açılabilir olması, hiç değilse Anayasa hükmü dolayısıyla koridorlarda kalmak üzere de olsa, Meclise gelmek mecburiyetini hisseden 183 kişiyi rahatlamıştır!..
Hele bir de Komisyonlara yasa hazırlama yetkisini verdiniz mi, tıpkı birçok STK'da yaşandığı gibi yükü yüklenen birkaç kişi dışındakilerin sahip oldukları parsalı yönetim kurulu üyeliği benzeri anlayışın, yani hık deyiciliğin, TBMM'de uygulanabilir olmasının kılıfı yasalaştırılmış olacaktır! Öyle anlaşılıyor ki parti yöneticilerimizin böylesi bir uygulamanın demokrasinin en önemli unsuru Yasama Meclisini ne hale getirdiğini düşünmek gibi bir dertleri bulunmamaktadır! Anlaşılan böylece işin kurallara uydurulmuş olması esastır. Üstelik sanırım haftada bir gün gerçekleşen Parti Grup Toplantılarına katılımlarla Genel Başkanlara alkış tutanların sayılarının artması da kolaylaşmış olacaktır!.
Sahi TBMM de en çok tutulduğum noktalardan biri partilerin bu Grup toplantılarıdır. Genel Başkanların kendi yaranlarına gövde gösterisi anlamını taşıyan, zaten hemen her zeminde yaptıkları konuşmaların devamı mahiyetinden ileri gitmeyen, bu toplantıların asıl mahiyetinin böyle olmadığını düşünmüşümdür., Doğrucası veya olması gereken Grup Toplantılarının Milletvekillerinin ülkenin meselelerini dile getirdikleri, genel başkan ve diğer yetkililerinse konuları dinledikleri ve çözü tekliflerine intizar ettikleri toplantılar olmasıdır... Ne saflık değil mi! Ama doğrusu şunu da düşünmekten kendimi alamıyorum. Acaba böylece Genel Başkana hulus çakma şansı biraz daha mı azalır yoksa fazlalaşır mı? Tam bilemiyorum, ama doğrusunun bu olması gerektiğini düşünüyorum. Neyse konumuz bundan öte.
Şimdi 'Bir kişiyle' Meclisi toplantıya açık hale getirerek, Komisyonlara kanun hazırlama yetkisi vererek ve de karar sayısını da dörtte birden beşte bire indirerek parti idarecilerinin rahat nefes almaları daha bir kolaylaşacaktır! Evet, bence hal-i hazır durumdaki Meclis toplamının dörtte biri anlamını taşıyan 139 kişilik karar yeter sayısının dahi tartışılması gerekirken, bu sayının 110 ile beşte bire indirilmesi, herhalde ayrı bir feraset olmalıdır! Böylesi bir uygulamanın Genel Kurulun işlevini zayıflatacağı şüphesizdir, ama bunun Genel Başkanların umurunda olmadığı da muhakkaktır! Fakat ve hatta bu durum, Genel Başkanların aday seçimlerindeki belirleyiciliği açık olsa da seçilmiş olmaları itibariyle Milletin Vekili sıfatını taşıyan kimselerin herhalde umurunda ve de şuurunda olmalıdır! Ben yine biraz başa dönmek istiyorum. Çalışma Hayatında, müteşebbis olanlar dışında, -ki girişimcilerin hayatında zamanla mukayyet olmak pek yoktur-, kendisiyle iş akdi yapılan çalışanların bağlı olduğu iş yerine tam ücret alabilmeleri açısından asgari 45 saat mesai vermeleri gerekir. Bu zaman diliminin daha ziyade devlet memurları ile mavi yakalılara ait olduğu, özel teşebbüste çalışan beyaz yakalılarınsa tatil güleri veya geceleri de dâhil olmak üzere katiyetle zamanla sınırlı olamadıkları bilinenlerdendir. Yani milletvekillerinin, kendi arzuları ile milletin vekili olma talepleri dikkate alınırsa, mesailerini zaten Meclis dışında da sürdürdükleri tarzındaki mazeretlerinin çok geçerliliği yoktur. Zira dışarıda sürdürülen temaslar Milletvekili olmanın tabii unsurlarından biri olmak gibi bir anlam taşımaktadır. Üstelik bilinen uygulama içersinde bunun ülkenin meselelerinden ziyade gelecek dönem yatırımları olduğu da açıktır.
Demokrasinin gereği ve üretilen fikirlerin, bunların takipçisi olmak gibi hususların ana merciinin ise TBMM olduğu veya öyle olması gerektiği açıktır. Meclisteki çalışma ortamı bilindiği gibi üç temel üzerine oturtulmuştur. Biri, özel ilişkilerin de sürdürüldüğü sekreterli vekil odalarıdır ki burası daha ziyade seçmen ilişkileri için öngörülen mekânlardır. Diğerlerinden biri milletin meselelerinin çözülmesi için ön hazırlıkların yapıldığı Komisyonlardır ki burada bütün vekiller için yeterli çalışma şansı bulunmamaktadır. Ülkenin meselelerinin görüşülerek çözüme bağlanacağı asıl mekânsa Genel Kurul toplantılarıdır. Şimdi siz bu asıl çalışma ortamlarını, bir anlamda sulandırırsanız ortaya çıkacak olan daha da yıpranmış bir demokrasi anlayışı olmayacak mıdır?. Bir taraftan genel başkanların tahakkümü, öte yandan komisyonların yasa hazırlama yetkisine kavuşturulması, yeterli kabul oyu sayısının beşte bire indirilmesi ve nihayet Meclisin BİR kişiyle oturum açabilme imkânına kavuşturulması!..
Bütün bunların anlamı, milleti temsil ediyor oyunun çalışmadan çalışır görüntüsüdür. Siyasetçinin itibar mı, dediniz!.. Bu noktada belki tam örtüştüğü söylenemez ama konuya bakış açısından önem taşıyan gelişmiş bir ülkedeki disiplin anlayışının belirleyicisi bir davranışı, yıllar önce yaşadığım çok büyük bir yabancı şirketteki uygulama örneğini vermek istiyorum. Bu, dünyanın en büyük kimya kuruluşlarından biri olan yabancı şirketin üst seviyeli yani müdür, genel müdür gibi beyaz yakalıların da bulunduğu çeşitli bölümlerine yaptığımız girişlerde, hayretle, bu kişilerin de hemen her katın girişinde bulunan kart basma makinesine kartlarını bastıklarını görmüştüm. Bizlerin alışkanlığının çok dışında olan böylesi bir davranışı sorguladığımda, yönetim kurulu mensupları hariç kuruluşun bütün yetkililerin giriş ve çıkışlarında kart basmak mecburiyetinde olduklarını ve bunun itimatsızlık değil bir nevi şahsın kendinin otokontrolü anlamını taşıdığını öğrenecektim.
Tabiatıyla milletvekillerimizin kart basmalarını istemiyorum ama Meclis toplantılarında da tam mevcutlu katılmalarını istiyorum.. Konuda düşüncem, kendilerine parlamentoda görev yetkisi verilmiş kişilerin kaçınılmaz olarak ilk işlerinin "meşru mazeretleri dışında" genel kurul salonunda bulunmak olduğudur. Meşru mazeret dışında Toplantılara katılmamanın sonucu ise Vekilliğin düşmesi olmalıdır. Böylece vekilin milletine karşı örnek kişiliğin vurgulanması sağlanılmış olacaktır... Ne hayal değil mi!..
Kısaca yukarıdaki haberin doğruluğuna inanmakla inanmamak arasında ve bunun bir medya aspargası olmasını temenni ederken bir noktaya aklım takıldı. Bütün bunları aşmanın ve gerçek demokrasi ile kucaklaşmanın yolunun liderokrasiden kurtulmak olacağını düşündüm. Nasıl mı? Sanırım bunun tek yolu, iki dereceli ve dar bölgeli seçim sistemidir. Bugünkü siyasî anlayışlar içinde bu aşılabilir mi? Şimdilik iyimser olmak çok zor!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder