29 Ağustos 2007 Çarşamba

Azınlığın Çoğunluğa Tahakkümü


Bu yazımda belki diğer yazarlar gibi Cumhurbaşkanlığı ile alakalı bir yazı yazıp gına gelmiş vaziyetinize tuz basmış olacağım için üzgünüm. Şimdiden verdiğim rahatsızlık için özür dilerim.


İnsan bazen sabır sınırlarının zorlandığını gördükçe sinirlerini teskin etmek için çeşitli yollara başvuruyor. Kimi tenhada bağırıp çağırıyor. Kimi birilerine sataşıyor. Kimi ya sabır çekiyor. Bunun için dualar okuyor.


Kimide benim gibi kağıda kaleme sarılıyor. Aklına gelen her türlü cümleyi kâğıda aktarıyor. Deşarj olduktan sonra o kağıtların hepsini imha ediyor. Bu durumda kaç kişi var bilmiyorum ama en azından var olan bir ben olduğumu biliyorum.


Gelelim konumuza;


Bu güne kadar Cumhurbaşkanlığı makamına kimler çıkmadı ki. Asker, sivil, bürokrat, her kesimden birileri cumhurbaşkanı oldu. Fakat son zamanda ne olduysa Dışişleri Bakanlığı yapmış, Başbakanlık yapmış, Üniversite mezunu birkaç lisan bilen, mazisinde hırsızlık, dolandırıcılık, yüz kızartıcı suçlar olmayan bir cumhuriyet vatandaşı köşke çıkmaya liyakatli bulunmuyor. Kim tarafından diyecek olursanız, cevabım %20 tarafından. Bir çok televizyon kanalında olmazın gerekçeleri sıralanıyor. Söz birliği etmişçesine yazarlardan önce aba altından sopa gösterileri yapılıyor, daha sonra ricalarda bulunuluyor. Akıllarınca insanların yumuşak karnını zorluyorlar. Bu azınlığın çoğunluğa tahakkümüdür.


Sayın CHP lideri zaman zaman biz hanımı türbanlı olan Cumhurbaşkanı olamaz demiyoruz diyorsa da, iş icraata gelince nedense beyin altı merkezlerini okuyabilen mütehassıs kesiliveriyor. Ona, vatandaş kahir ekseriyetle "Sayın Baykal artık sen BAYGİT’sin. Düş bu partinin sırtından" diyorsa da, anlaşılan Sayın Tayip Erdoğan la anlaşma yapmış."Ne yapıp yapıp gelecek sefer seni %77 lerle iktidara getirmeden koltuğu terk etmeyeceğim."diyor. Bazen insanı düşmanı bile başarılı yapar. Böyle düşman dostlar başına.



Yazarın biri "türban şeriatın emridir. Şeriat: bin dört yüz yıl önce inmiş, asla değiştirilemeyen, asla itiraz istemeyen, asla aksi düşünülemeyen yasalardan oluşur.


Şeriatçı: türbanı-tesettürü vazgeçilmez sayıyorsa, onun dünyasında gizli gizli daha nice vazgeçilmezler vardır."


Sanki bunları söyleyen Müslüman değil. Bilmiyorum belki öyledir ama bu sözler insanı şüpheye düşürüyor.



Ak partiye oy taşıyanda bu tür sözler değil mi?


Bir de kamusal alan diye tutturmuşlar. Tarifini bile yapmaktan çekiniyorlar. Zira asıl hedef belli. Yollar, hastaneler, okullar, karakollar, mahkemeler, askerlik şubeleri, belediyeler, valilik ve birimleri hepsi kamusal alan. Bu demektir ki ileride buralarda da başı kapalı dolaşmak yasaklanabilir. İleride" hiçbir memurun eşinin başı kapalı olmayacak" denebilir. Zira ortada tarif yok. Neresi yasak, Kimlere yasak belli değil. Ağzı olan, eli kalem tutan kamusal alan belirliyor. Anayasa her türlü yoruma açık. Anayasayı yapanlar bile bazı konularda açıklama yapamıyorlar.


Bence bu seçim artık bu tür aymazlıklara bir çözüm getirecektir. Zaten halkta birilerine dersini verdi. Bu aziz millet "Bırakın bu saçmalıkları. Bizim böyle bir sorunumuz yok. Demokrasinin sahibi biziz. Kimse bizim yerimize demokrasi havarisi geçinmesin. Demokrasi adına tahakküme yeltenmesin. Bazı mahfillere mesaj atanlara biz oyumuzla haddini bildiririz". demiştir.


Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olacaktır. Ülkede beklenen kaos olmayacaktır. Ömrü olursa bu ülkede görevi sona erene kadar liyakatli bir cumhurbaşkanı olarak sine-i millette yerini alacaktır.


"Türbanlı eş bir kimliktir... O kimlik; Cumhuriyeti istemez..Laikliği beğenmez.. Atatürk ü sevmez.."
Bu sözleri söyleyenlere hayret ediyorum.



Bu sözlerin dayandığı bir örnek varmı? Yok. Ama o günün devrimcilerine, bu günün Atatürkçülerine bir örnek var.
Devrimciler; 70li yılların başında Üniversitelerde Atatürk’ü Lenin’e benzetmediler mi? Atatürk’e burjuva demediler mi?" Komünizm görüldüğü yerde ezilmelidir."dediği için Atatürk’e iftiralar etmediler mi?


Komünizme methiyeler düzen onlar değil miydi? Moskova’yı kapı komşusu yapan onlar değil miydi? Rusya çöktükten sonra onlar şimdi Atatürkçü oldu. Kalkıp başkalarına çamur atıyorlar. Bu ne pişkinlik.


Cumhurbaşkanlığını son kale olarak tanımlayanlar Sayın Gül Cumhurbaşkanı seçilirse kalelerine bir gol mü yemiş olacaklar? Hiç sanmam. Çünkü türbanlıların böyle bir iddiası yok. Onlar sadece en azından türbansızlar kadar özgürlük arıyorlar. Buna da hakları var.


Hiç kimsenin merakı olmasın. Türkiye Cumhuriyete devam edecek. Herkes hürriyetinden taviz vermeyecek. Ülke modern konumundan hiçbir şey kaybetmeyecektir. Herkes eskisi gibi işine gücüne bakacaktır.


Sayın Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığına yakışacaktır.


Milletimize, Devletimize, Ülkemize, sevenlerine, hatta sevmeyenlerine bile hayırlı uğurlu olsun.




27.08.2007

Hiç yorum yok: