22 Temmuz seçimleri Türkiye tarihi açısından önem arz eden bir seçimdi. Çünkü seçim sonuçları Türkiye’nin geleceğinin yapılandırılması açısından önemliydi. Dolayısıyla bu seçim sonuçlarında Türk toplumunun geldiği nokta açısından sosyolojik olarak da birçok sonuç öne çıkmaktadır.
Kanaatimce bu seçim sonucunun ortaya çıkardığı en önemli sonuç Türk toplumunun önceliklerinin değiştiğidir. Öyle ki geçmişe bakıldığında vatan, bayrak, bölünmezlik gibi Türk devletinin bekası için önem arz eden konularda milletimizde var olan hassasiyetin bugün revizyona uğradığı görülmektedir.
İstikrarın devamı adı altında özellikle dış politikada izlenen yanlış siyaset toplum tarafından da bilinmesine rağmen aynı siyasi partinin, kendilerinin de tahmin etmediği oy çokluğu ile tekrar iktidara gelmesi bana göre milletimizin bilinçaltında mevcut olan bir korkunun tecellisidir.
Nedir bu korku?
Bu korku elde var olan imkanları kaybetme korkusudur.
Sevgili okuyucular, hepimizin bildiği gibi kaybedecek bir şeyi kalmayan insan hayatta korkacak şeyi de kalmayan insandır. Bu formülü topluma uygularsak diyebiliriz ki; toplumun gelir seviyesi düşük olan katmanı daha cesaretli olur. Çünkü kaybedilecek fazla bir şeyi yoktur. Fakat zengin kesim her zaman istikrar ister çünkü kaybedilecek çok şeyi vardır. Bu sebeple gelecekleri açısından sonradan sıkıntı yaratacak olaylar karşısında dahi tepkisiz kalabilirler.
Yukarıdaki değerlendirmelerden yola çıkarak diyebiliriz ki milletimize yol göstermesi gereken kanaat önderleri giderek zenginledikleri ve bunun neticesinde kaybedecekleri arttığı için, ülke geleceği açısından hayati öneme sahip konularda tepkisizleşmektedirler.
Daha da vahimi bu kişiler milletimize model teşkil ettiği için artık milletimizin birinci önceliği de ekonomik kazanç olmaya başlamıştır. İşte seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı durumdan kastım budur.
Gerçi tarihimize baktığımız zaman görülecektir ki zaman zaman milletimiz ekonomik getirileri hayatında diğer unsurlara nazaran ön plana almaktadır. Nitekim en eski Türk yazıtlarından Orhun Kitabelerinde “Ey Türk milleti sen rahata, bolluğa çabuk alışırsın!” gibi ifadeler ile bu durumdan bahsedilmektedir.
Ancak yine tarihimize baktığımız zaman görülecektir ki, söz konusu önceliklerin yaygınlaşması ile Türk milletinin parçalanma süreci de başlamaktadır.
Nitekim milletimizin bugün gelmiş olduğu noktanın küresel sermayenin yaratmak istediği “tepkisiz toplum” modeline uygun olması, bu grupların milletimizi yönlendirmesini kolaylaştırmış ve kanaatimce söz konusu sürecin hız kazanmasına yol açmıştır.
Tüm bu tablo neticesinde söylemek gerekir ki, içinde bulunduğumuz sosyal ve ekonomik şartlar bizi tarihimizde 1402 – 1413 yılları arasında yaşanan ve “Fetret Devri” adı verilen döneme yani parçalanmış bir coğrafya ve millete götüreceğe benzemektedir. Bilindiği gibi tarihimizdeki bu ilk fetret devri 11 yıl sürmüş ancak daha sonra toparlanma sağlanabilmiştir.
Fakat bugün durum daha karmaşık gözükmektedir. Zira kanaatimce bu topraklarda yaşanacak ikinci bir fetret devri, milletimize bir daha toparlanma şansı tanımayacaktır.
Umarım bu öngörümde yanılırım! Saygılarımla…
09.08.2007
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder