23 Ağustos 2007 Perşembe

Genel Seçim ve Yol Ayrımı

22 Temmuz 2007 Erken Genel Seçimi oldukça yaklaştı. Bu seçimlerin bir özelliği de; iktidar ve ana muhalefet liderlerinin oldukça sert bir seçim kampanyası sürdürmeleridir. İktidar zaten toplumu gererek ve sözde mağdur konumda kendisini göstererek oy peşine düşmüştür. Bu o kadar şiddetli bir noktaya varmıştır ki; TOKİ’nin Niğde’deki töreni diğerleri gibi seçim mitingine dönüşmüştür. Başbakanın hırçın tavrı, Başbakanlık korumalarına da sirayet etmiş; tören öncesi bir üsteğmene yumruk atılmış ve gazetecilerin aracı bir koruma tarafından silahla tehdit edilmiştir. Bunlar üzücü şeylerdir.



Mevcut iktidar ondan nasiplenen ve karartma yapan bir takım basın ve yayın kuruluşları tarafından fazlaca şımartılmıştır. Uydurma ve iktidara hoş görünmek maksadıyla açıklanan rey oranları inanılır gibi değildir. Bir sözde araştırma kuruluşu iktidarın oyunu %40–45 arasında, bazıları ise; %50–60 arasında göstermektedir. İktidar, iktidar sarhoşluğuna sürüklenmiştir. Oysa 23 Temmuz tarihinde her şey belli olacak ve iktidarın oy oranının ne kadar gerilediği görülecektir. Dışarıdan bu ölçüde yönlendirilen bir iktidarın Kıbrıs’tan Irak’a kadar, Ermeni Sorunundan Petrol Yasasına kadar kendi iradesini kullanamayacağı açıktır.



Türkiye bir yol ayrımına getirilmiştir. Bu yol ayrımında ya teslimiyetçi ve küreselleştirici anlayış galip çıkacaktır, ya da milliyetçi çizgi galip gelecektir. Ancak, Türkiye’nin gündemi türban ve rayından çıkarılan Cumhurbaşkanlığı seçimi gibi konulara çekildiği için; seçmen henüz bunu tam fark edememiştir. Toplum göreceli olarak yoksullaştırıldığından, işsizlik sorunu büyüdüğünden, orta ve küçük işletmeler devre dışı bırakıldığından, üretmeyen ithal eden bir anlayış öne çıkarıldığından ve tarım perişan edildiğinden, Türk Milleti 36 etnik gruba ayrılmaya zorlandığından insanlar başlarını kaldırıp milli meselelerle ilgilenecek gücü kendilerinde bulamamaktadırlar. Belki de sandığa gidecek seçmen işsizliğinin ve yoksullaştırılmasının farkında bile olmadan rey kullanacaktır. Çünkü 2007 Genel Seçimi medyatik bir seçimdir.



İktidar ülke gündeminde olan ve kendisinin de zaman zaman şikâyetçi olduğu konulardan kaçmış ve seçim beyannamesine bunları almamıştır. Meselâ, YÖK, Yüksek Yargı Kuruluşları, türban ve milletvekili dokunulmazlığı bunlardan sadece bazılarıdır.



1995 ve 1999 Genel Seçimleriyle bugünkü ortamı karşılaştırırsak, dün olduğu gibi bugün de kitle haberleşme araçlarının etkili olduğu görülmektedir. Sonuçları şüphe uyandıran anketler yine ortada dolaşmaktadır. 1995 Genel Seçimlerinde sağ ve sol ayrımı, farklı kimlik arayışları ve etnik ayrımcılık dikkatleri çekmişti. Bugün de bunlar görülmekte ise de, sağ ve sol ayrımı 1995’ten ve 1999’dan çok farklıdır. Listelere bazı sürpriz isimlerin sokulması bunu göstermektedir. Mevcut iktidarın kazanmasını Barzani’den Brüksel’e kadar birçok çevre arzulamaktadır. DTP, bağımsız adayların bulunmadığı yerlerde AKP’nin desteklenmesini istemektedir. Yapay bir gündem olarak laik - antilaik çatışması körüklenerek iktidar ve ana muhalefet bundan çok şey beklemektedir.


Bu seçim öncesi bir değişik tartışma alanı da; “Demokrasiye mi yoksa Cumhuriyete mi bağlıyız” şeklindedir. Aslında, Cumhuriyet, demokrasi ve milliyetçilik birbirinden bağımsız düşünülemeyecek bir bütünün temel parçalarıdır. Ancak, ülkenin her alanda ufalanabilmesi için her ayrım tahrik edilmektedir. İnsanlarımız büyük şehirlerde güvenli olarak dolaşamamaktadır. Ahlâki değerler, çıkarılan veya değiştirilen yasalarla deprem geçirmektedir. Türkiye’nin Ankara’dan yönetilip yönetilmemesi konusunda kararsızlık vardır. Türk Dünyası ile ilgisizlik sürmekte ve bundan aslan payını Ruslar kapmaktadır.



3 Kasım 2002’de alternatifsizlik ve üç partili Ecevit hükümetine olan tepki, oyları AKP’ye yöneltmişti. Bugün ise; aksi bir yöneliş vardır. MHP’den, Saadet’ten AKP’ye giden reylerin önemli bir bölümü geri dönmektedir. MHP’den GP’ye giden reylerde de benzer bir eğilim vardır. MHP’den CHP’ye kayma ihtimali olan oylar bulunmasına rağmen, TBMM’nin üç parti + bağımsızlar şeklinde olacağı görülmektedir. Bir dördüncü parti sürprizi her an beklenebilir. Böyle bir gelişme, Türkiye’den alacaklıların menfaatine çalışan, ülkeyi açık arttırmaya çıkaran ve Türkiye’nin Brüksel’den yönetilmesinden şikâyetçi olmayanları oldukça rahatsız edecektir.

Hiç yorum yok: