24 Ağustos 2007 Cuma

Japonya’daki Kocaelili Şehitlerimiz

Türk- Japon Dostluğuna Dair




Osmanlı-Japon münasebetleri XIX. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlamıştır. Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nu II.Abdülhamid, Japonya’yı ise İmparator Meiji yönetiyordu.



Türk-Japon münasebetlerinin gelişmesine bakıldığı zaman, Japonların bu konuda Türklerden daha aktif oldukları görülmektedir. Japonlar Meiji ile başlayan batıya açılma döneminde, Osmanlı İmparatorluğu’na da elçiler göndererek, Avrupalı devletlerden ayrı olarak -Hıristiyan olmayan ve onların çekindiği bir güç olan- bu devleti daha yakından tanımak istemişlerdir.



Osmanlı Devleti ile Japonya arasındaki ilk temas 1871 yılında olmuştur. Japonya tarafından Avrupa’ya gönderilen büyükelçi İvakura’nın başkanlığındaki heyete dahil olan Japon Dış İşleri Katibi Fukuchi Genichiro, Japon Devleti’nin temsilcisi olarak İstanbul’a gelmiştir. Bu ilk seyahatin ardından 1878,1880,1881,1883,1886 ve 1887 tarihlerinde de Osmanlı devletine ziyaretler yapılarak karşılıklı ilişkiler geliştirilmiştir. Hatta, 1887 yılındaki ziyareti gerçekleştirmiş olan Prens ve Prenses Komatsu Japonya’ya dönünce İmparatorla görüşmüş ve Sultan II.Abdulhamid’e Japonya Devleti’nin en önemli devlet nişanı olan Krizantem Nişanı’nı göndermişlerdir.



Ertuğrul Firkateyni’nin Japonya Yolculuğu



Sultan Abdulhamid Japon’ ya İmparatoru’nun kendisine gönderdiği nişana, Osmanlı Devleti’nin en büyük nişanı ile karşılık vermek istemiştir. Ancak bunun pek fazla duyulmaması için (Rusya’ açısından) bu işin başka bir ad altında yapılması gerekiyordu. İşte bu noktada Ertuğrul Firkateyni’nin Japonya ziyareti gündeme gelmiş, Sultan Abdulhamid’te bu geminin gönderilmesini emretmiştir.




Ertuğrul Firkateyni’ne komutan olarak Miralay Osman Bey tayin edilmiştir. Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa daha önce Ertuğrul’a komutan olarak Osman Bey’ in abisi olan Albay Mehmet Raşit’i seçmiş, ancak Albay Mehmet Raşit geminin durumunun berbat olduğunu söyleyerek bu görevi kabul etmemiştir. Nitekim Albay Osman Bey, abisi Albay Mehmet Raşit’te Süveyş’ten yazdığı mektupta:



"... Ertuğrul’un komutanlık vazifesini kabul etmemekte çok haklısın. Japonya’ya gitmek şöyle dursun bu gemi ile şuradan şuraya gidilemez. Bende bunu kabul etmeyecektim ama! Hem kayın babamın sözünden çıkmak istemedim, hem de bir türlü geçinemediğim karımdan kurtulmak istedim. Ölürsem de gam yemeyeceğim..." demiştir.



Ertuğrul’un mürettebat sayısı kaynaklarda farklı olarak verilse de, birçok araştırmacı gemide 54 subay ve 553 er olmak üzere, toplam 607 kişinin olduğunu belirtmektedir. (Bu kişiler içerisinde bulunan 2 asker İzmitli, 3 asker ise Gebzeli’dir.)




Ertuğrul Firkateyni 14 Temmuz 1889’da İstanbul Limanı’nda düzenlenen törenlerden sonra yola çıkmıştır. H. Ali Yücel anılarında bu hareketle ilgili olarak -annesinin ağzından- şu bilgileri vermektedir:” Sultanselim’den Haliç tabak gibi görünüyordu. Ertuğrul’da Kasımpaşa’da Divanhane önünde duruyordu. Hasta, loğusa döşeğinde yatan annemden başka bütün ev halkı, pencerelerden gemiyi seyrediyorduk. Öğle üzeri birde baktık ki, gemi hareket etti. Bütün askerler güvertede, mızıkalar “Ey Gazileri” çalıyor. Yelkenleri açılmamış gemi, çarkını işleterek yürüyordu. Bayraklarla donatılmıştı. Zannettik ki Beşiktaş önlerinde duracak. Halbuki Sarayburnu önünden kıvrılınca işi anladık. Hepimizde bir ağlama... Böyle gittiler. O zaman halk deniz kenarlarına toplanmış, sesler, bağrışmalar bizim konağa kasar geliyordu:



Besmeleyle Ertuğrul’um demir aldı

Hep ahali sahillerde baka kaldı

Çoluğun çocuğun feryadı arşa vardı

Hak selamet versin şanlı Ertuğrul’a

Üç direkli fırkateyndir gemimiz

Kimimiz bekarız, evlidir kimimiz

Gayret edin çocuklar Caponyadır (Japonya) yolumuz

Hak selamet versin Şanlı Ertuğrul’a



İstanbul’dan hareket ettikten sonra sırasıyla; Çanakkale, Sakızadası, Port Said, Süveyş, Cide, Aden, Bonbay, Kolombo, Singapur, Saygon, Hongkong, Fuça, Nagazaki, Kobe rotasını takip eden Ertuğrul, 11 ay süren yolculuğun sonunda Yokohoma Limanı’na ulaşmıştır. (7 Haziran 1890)



Burada Ertuğrul Firkateyni mürettebatını Saray protokol Müdürü Manomiya karşılamıştır.



Osman Paşa 13 Haziran 1890 tarihinde Japonya İmparatoru’na Padişah’ın mektubunu, nişanını ve diğer hediyeleri takdim etmiştir. İmparator Meiji’de, o gece verilen yemekte Osmanlı nişanını takmış, ayrıca Osman Paşa’ya “Sulilöven” nişanının büyük kordonu ve yanındaki subaylara da aynı nişanın üçüncü rütbelerini hediye etmiştir.



Türk heyeti burada bulundukları süre içerisinde karılaştıkları muameleden son derece memnun kalmışlardır. Ayrıca Türk heyeti Japonya’da kaldıkları süreyi iyi değerlendirerek, burada bulunan birçok devlet yetkilisi ile görüşmüşlerdir.



Dönüş Yolculuğu ve Üzücü Kaza




15 Eylül 1890 tarihinde dönüş yolculuğuna başlayan Ertuğrul, denize açıldıktan bir süre sonra şiddetli bir rüzgâra yakalanmıştır. Bir süre devam eden rüzgâr yağmurla beraber fırtınaya dönüşmüş, bu sırada Kashinozaki Feneri geçiş noktasına yakın bir bölgede seyreden Ertuğrul, şiddetli fırtınanın etkisiyle Oşima Adası önündeki kayalıklara çarparak batmıştır. (19 Eylül 1890)



Gemide bulunan mürettebatın çoğu (580,581,587) azgın dalgalara kapılarak şehit olmuştur. Kurtulanların sayısı ise 69 kişidir. Geminin kumandanı olan Osman Paşa’nın cesedi bulunamamış, daha sonra ise kendisine ait üniforma dalgıçlar tarafından bulunup getirilmiştir.




Geriye kalan 69 kişi gerekli tedavileri yapıldıktan sonra, Japon donanmasına ait Heieyi ve Kongo adlı iki savaş gemisi ile İstanbul’a getirilmişlerdir.




KAZADA ŞEHİT OLAN KOCAELİLİ ASKERLER



  • Bölük Eratı - İzmitli Ali Osman oğlu Şerif Ali - ER - 1887/3053


  • Bölük Eratı - İzmitli Hüseyin oğlu İsmail -ER - 1887/3059


  • Bölük Eratı - Gebzeli Akviranlı -Torunu Latif oğlu İzzet - ER - 1887/5775


  • Bölük Eratı - Gebzeli Seyit Mehmet oğlu Osman Şerif - ER - 1886/2768


  • Bölük Eratı - Gebzeli Mahmut oğlu Mustafa - ER - 1887/5793





Ertuğrul Firkateyni kazasında şehit olan bütün askerlerimizi rahmetle anıyoruz...



Japonların Ertuğrul’un Anısına Yazdıkları Şiir



Güneş hüzünle battı

Uzakta bir yıldız parlıyor

Deniz çok azgın

Beyaz anıtın gölgesi karanlığa düşüyor

Sonsuz teessürle dua ediyoruz

Ruhların huzuru için

O cesur gemicilere ve şanlı Ertuğrul’a

O çılgın fırtınada

Kaybolan harp gemisini yutan dalgalar

O geceki gibi yüksek

Ne acı, biz artık o gemiyi göremiyoruz

Kumano bölgesinde, Koshino sahillerinde

Facianın balıkcılar yerini gösterdiler

Ve o gecenin korkunç amansız

Fırtınasını hep anlatırlar

Acısını kalbimizde duyacağız her zaman

Seneler geçse bile

Ertuğrul’u biz asla unutmayacağız

Çocuklarımıza her an anlatacağız onları




Kaynakça:



- Cezmi Eraslan, II.Abdulhamid ve İslam Birliği, İstanbul, 1992, Erol Mütercimler, Ertuğrul Faciası ve 21.Yüzyıla Doğru Türk-Japon İlişkileri, İstanbul, 1993, Ceride-İ Bahriye, Nr.26, 29 Mayıs 1306, B.O.A, Yıldız Tasnifi Sadaret Hususi Maruzat Evrakı, 239/16-239/21, F. Şayan Ulusan Şahin, Türk-Japon İlişkileri (1876-1908), Ankara , 2001




12.07.2007

Hiç yorum yok: