24 Ağustos 2007 Cuma

Milletvekillerimiz Ne Yapacak?

22 Temmuz seçimleri ile bir kısmı yeni, bir kısmı da yeniden seçilen 550 (bir vekilimizi kazada kaybettiğimiz için 549) milletvekilimiz görevlerine başlıyorlar. Sayın R.Tayyip Erdoğan, Sayın Deniz Baykal, Sayın Devlet Bahçeli’nin bizzat tensip buyurdukları adaylar, yine aynı liderlerin/partilerinin aldığı oy oranına göre yapılan hesaplarla seçildiler. Bunlara İmralı’daki katilin belirlediği söylenen 20 civarındaki vekil ve birkaç bağımsız vekil de eklenerek yeni TBMM teşekkül etti.


Milletvekilleri artık hakiki görevleri olan yasama görevini yapmaya hazırdırlar. Ancak vekillerimiz hemen görecektir ki, inanmasa da parti dayanışma ve disiplininden ayrılamayacaktır. Grup başkanvekillerinin işaretine göre Genel Kurul salonuna girecek ve verilen işarete uygun olarak oy kullanacaktır.


Meclisimiz ilkönce kendi başkanını ve daha sonra da Cumhurbaşkanını seçmek durumunda. Mesela, Cumhurbaşkanlığı seçimi için Sayın Erdoğan, “Sayın Gül’ün kararı benim için önemlidir” derken yeni seçilen grubuna hiç danışmadı. Sayın Baykal’ da “Abdullah Gül’ ün adaylığında ısrar edilirse Mecliste oylamaya katılmayacaklarını açıklarken, milletvekili seçtirdiği arkadaşlarına danışma ihtiyacını duymadı. Keza Sayın Bahçeli’de daha AKP’nin uzlaşma arayıp aramayacağını görmeden, sürpriz bir acelecilikle, “aday kim olursa olsun oylamaya katılırız, ancak oy vermeyebiliriz” derken kendi grubunun görüşünü sormadı. Zaten liderler sorsalardı da vekillerimizin, liderlerinin tensip buyurduğu hususlara itirazı söz konusu olamazdı.


Meclis içtüzüğü de aynı anlayışla hazırlanmıştır. Sadece grup sözcülerine hak tanınmıştır. Milletvekilleri ancak sadece gündem dışı konuşabilir ve gündem dışı konuştuğunda ise kimse dinlemez bile. İhtisas komisyonlarında da iktidarın ve muhalefetin görüşü konuşulur, milletvekillerinin şahsi görüşlerinin dikkate alınması ve iktidar- muhalefet ayrımı yapmadan bir mutabakat aranması söz konusu olmaz.


Bilindiği gibi çoğunlukla bizim TV’den seyrettiğimiz Genel Kurul Salonunda müzakerelere katılmak veya dinlemek için çok az milletvekili bulunur. Bu sırada kulislerde laflamakta olan vekiller, buradaki TV’lerden oylama zamanı geldiğini duyunca hemen salona girerek oy kullanırlar.


Geçen dönemin başlangıcında TBMM kulisinde şahit olduğum bir manzara çok çarpıcıydı. İktidar partisi (AKP) yönetiminin belli bir sürede çıkmasını istediği kanunlar için, milletvekillerine verdiği talimat sebebiyle grubun çoğunluğu iktidara ayrılmış kuliste, 20 kişi kadarı da Genel Kurul Salonunda bulunmaktaydı. Oturumu yönetmekte olan Meclis Başkanvekili “oylamaya geçiyorum, kabul edenler, kabul edilmiştir” anonsunu çok kısa aralıklarla yaptı. Anons başlarken hemen karşımda olan bir milletvekili kulisten Genel Kurul salonuna girmek üzere aceleyle elini kaldırarak ayağa kalktı, birkaç adım attı. Genel kurul salonu kapısına 3 metre kala oylama bitmiş olduğu için biraz önce kalktığı koltuğa geri dönerek yine eli havada olarak oturdu. Oylamanın yapıldığı salonun dışında, TV’den duyduğu komutla oy veren bu milletvekili, gözümde jetonla çalışan bir makine gibi gözükmüştü.


Meclis’te milletvekillerinin devamsızlığı hep tartışılmıştır. Böylesine otomatik oy makinesi haline gelen bir insanın hangi heyecan ve zevkle oturumlara katılmasını bekleyebiliriz ki? Meclisimizde bütün dönem boyunca hiç konuşma fırsatını bulamayan milletvekili sayısı az değildir. Konuşma fırsatını bulup Meclis TV’de izlenmesi için seçim bölgesine heyecanla haberler gönderen vekiller de, Grup Başkanvekillerinin takdirine ve tensibine şükran duymaktadır.


Türkiye uygulamasında ekonomi, savunma ve dış politika konularında meclisin görüşü ve işbirliği aranmamaktadır. Bu konularda milletvekillerine, komisyonlara ve hatta siyasi partilere yeterli bilgi verilmez.


Asıl görev alanında hareket serbestîsi bulamayan vekillerimizin heyecan duyacağı meşguliyet alanı bürokrat tayinleri, başka bir ile yapılması planlanan bazı yatırımların seçim bölgesine kaydırılması, seçim bölgesinden gelen yoğun iş taleplerini karşılamaya çalışmak, hasta takibi ile hatırlı ve güçlü kişilerin bakanlıklardaki evraklarının takibi gibi işlerle sınırlanır. Son dönemlerde buna eklenen en önemli alan olan ihale takiplerini de unutmamak gerekir.


Acaba diyorum, Ankara’ya 550 milletvekili göndermektense sadece 5 tane lideri göndersek, her birine de aldığı oy oranı kadar oy verme yetkisi tanısak. Yani liderler sırasıyla 47 – 20 – 14 – 6 – 3 oy hakkına sahip olsalar ve bütün oylamaları liderlerle yapsak, yasama görevi çok daha hızlı ve ekonomik bir şekilde yerine getirilemez mi?


Bu söylediklerimizin, zannederim vekillerimizin şahsiyetine değil, sisteme yönelik olduğu anlaşılmıştır. Gerçek bir demokrasi ve verimli bir TBMM için, Meclisimizin hem teşekkül tarzı ve hem de çalışma usul ve esaslarının iyileştirilmesi acil bir ihtiyaçtır.




31.07.2007

Hiç yorum yok: