Hayat, bize bazen çok ağır gelir. Kaldıramayız onun bize verdiği yükü. Nedendir bilmeyiz; ama bizi yoran yükün daha fazla sahibi olmak isteriz. İsteriz ki, dostumuz çok, paramız çok, eşyamız çok, bilgimiz çok olsun. Düşünmeyiz hiç, kullanılmayan eşya, harcanmayan para, değerlendirilmeyen mülk bizi ezer de ezer.
Duruluk, iyi bir cümlenin niteliklerindendir. İçinde gereksiz bir sözcüğün ya da ekin bulunmamasını duruluk olarak tanımlıyoruz. “Otobüsün yanlış ve hatalı sollaması kazaya neden oldu.” dediğimizde iyi bir cümle kurmuş olmayız; çünkü “yanlış ve hatalı” sözcüklerinden biri gereksizdir. Laf kalabalığından başka bir şey değildir bu sözcükleri kullanmak. Divan ve Servet-i Fünun şiirini tenkit ederken anlatımın süslü olduğunu söyleriz. Sanatlı, abartılı söyleyişin şiirde istenmeyen nitelik olduğunu kabul ederiz. İsteriz ki, söylenen kolay anlaşılsın, bizi yormasın, anlatılmak istenen herkes tarafından aynı şekilde anlaşılsın. Bu niteliklerden yoksun anlatım, kötü bir anlatımdır.
Dolabımızı açtığımızda dakikalarca bekleriz. Hangi elbiseyi giyeceğimiz kararsızlığı zamanımızı alır, kafamızı meşgul eder. Giyeceğimiz elbiseye gömlek, kravat, çorap, ayakkabı uydurmak ayrı bir sıkıntı nedeni olur. Aylarca değil, belki yıllarca giymediğimiz gömleklerimiz, elbiselerimiz vardır. Almışızdır onları bir nedenden dolayı. Dolaplar dolmuş, taşmıştır. Aslında, aldığımız her kıyafetle birlikte bir ikilem, sıkıntı satın almışızdır. Amaç, kendimizi süslemektir. Süslenmekle önemseneceğimizi zannetmişizdir. Bu, bir komplekstir de farkında değilizdir. Olsaydı birkaç parça eşyamız zor durumda kalmazdık, ruh sağlığımızı korur, zamana egemen olurduk. Geçen zaman, kaybedilen zaman değil, kazanılan zaman olurdu.
Tabağıma birkaç çeşit yemek koyduğu zaman eşimi uyarıyorum. Bu durumda ne yediğimin farkında olamıyorum. Lezzetler birbirine karışıyor. İstiyorum ki fasulye, fasulye tadıyla; pilav, pilav lezzetiyle yensin. Sofrada, yemek tabağında sadelikten yanayım. Damak tadıma, mideme saygı göstermek istiyorum. Fazla çeşidin bulunduğu bir yemek sofrası, benden yemek zevkini alıyor. Hele, içinden birkaç lokma alındıktan sonra kenara itililen tabaklar üzüyor beni. Hem israf hem lezzetten yoksun kalmak…
Ansiklopediler, bir konuda derinlemesine bilgi vermez. Yok yoktur ansiklopedilerde. Hiçbir zaman da bir ansiklopediyi baştan aşağıya okumayı düşünmeyiz. Orada verilen bilgiler derinlikten yoksundur. Her şeyin yer aldığı; ancak hiçbir şeyin tam anlatılmadığı kaynaklardır ansiklopediler. Ansiklopedi okuyan biri, bir şeyi öğrenmenin derin hazzını duymaz. Hayatını ansiklopediye çevirenler de yaşama sevinci, insan olma mutluluğu duymazlar. Kişinin, kendisini tamamen adayabildiği, içinde bulunduğu işte zirveye ulaşabileceği bir yaşam, koştukça nefes açan maraton gibidir. Her dala konan kuşta hayır yoktur. Kuş, konduğu dalın sahibi olmalı. Her işi yapmaya kalkan, hiçbir işi yapmamıştır.
“Faydasız bilgiden Sana sığınırım.”, ne güzel bir söz. Faydasız arkadaşlıklardan da kaçınırım. Tercihim, birkaç dostumun olmasıdır. O bana değer katsın, ben ona değer katayım. Bizi yücelten, ihtiyacımızı gideren varlıklarımızı, değerlerimizi paylaşalım isterim. Üç beşten fazlasını ne memnun edebilirim ne taşıyabilirim. Dostluk, zaman ister, özveri ister. Kontrol edemediğin dostlar ve dostluklar olmasa daha iyidir. Bunun için dost seçiminde de sadeleşmeye gitmeliyiz. Dost sayısında bir elin parmakları miktarı karar, fazlası zarardır.
Denize bakıyorum, mavi; ormana bakıyorum, yeşil; toprağa bakıyorum, haki… Tekdüzelik denemeyecek ağırbaşlılık var doğada. Gözlerimize, kulaklarımıza, ruhumuza dinginlik veriyor doğadaki yalın ahenk. Doğanın kucağında olmak, yormuyor bizi. Natürel olmayı, kalıcılığın ilkelerinden sayıyoruz. Renklerdeki çeşitlilik, musikideki çok seslilik, düşüncelerdeki çok bilinmezlik yoruyor bizi. Resimde, musikide, düşüncede yalınlık hem dinginlik hem derinlik veriyor.
İnsanca bir yaşam için her durumda açıklık, sadelik, duruluk ilkemiz olmalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder