Hepimizin bildiği gibi ülkemizin son dönem gündemini oluşturan en önemli konu “başörtüsü” konusudur. Konu hakkında olumlu olumsuz çeşitli yorumlar gündeme gelirken sizlere bu hafta konunun kanaatimce buzdağının altındaki sebebini aktarmak istiyorum.
Değerli okuyucular, sadece Türkiye’de değil dünyada da erkeklerin kural koyduğu bir düzende yaşamaktayız. Ancak geçen zaman içerisinde kadınlar, her başarılı erkeğin arkasında var olan kadından ziyade başarının gerçek sahibi olma yolunda çetin bir mücadeleye girmiştir. Bu mücadele kadınların bulundukları ülkelere ve kültürlere göre farklılık göstermektedir.
Biz Türklerde kadın imajı toplumda her zaman erkeğin yanında yer alan ve toplumda yaptırım gücü olan bir saygınlık unsuru olarak görülmüştür. Nihayetinde toplumların dinamik yapısından ve çeşitli kültürlerden etkilenmesi sonucu gelinen nokta itibariyle toplumumuzda kadın, batı kültürünün kadını bir “meta” olarak görme anlayışı ile doğu kültürünün kadını “kafes arkasına” itme anlayışı arasında sıkışıp kalmıştır.
Toplumda kadının sıkıştığı bu mevcut ikili sistemi bozan en büyük adımı Anadolu kadını atmıştır. Daha önce tarlada vb. işlerde alt kademede çalışarak üretime katkıda bulunan Anadolu kadınları artık kızlarını okutarak üst kademeye yani “yönetici sınıfına” talip olmuşlardır.
Bu durum toplumumuzda kanaatimce yeni bir kadın hareketinin başlangıcıdır. Çünkü bu harekette kadın küreselleşen dünyada, herkesin “aynılaştırıldığı” bir sistemde bu sisteme bir başkaldırı olarak geleneğe ve maneviyata verdiği önemi belirtmek amacıyla “başörtü” takmış; Bunun yanında doğu kültürünün kadını ikinci plana atmasına bir başkaldırı olarak da toplumsal hayatta kendini erkek ile eşit seviyeye getirmiştir.
Bu gün ülkemizde verilen mücadele Anadolu kadınını tekrar eski günlerine götürme mücadelesidir. Zira ülke üretiminde alt kademede çalışan bir kadının başörtüsü kimseyi rahatsız etmemekte fakat aynı kadın avukatsa doktorsa birçok kesimi rahatsız etmektedir. Bu sebeple ülkemiz içerisinde mevcut her iki kültür grubuna mensup şahıslar için birinci hedef eğitimli başörtülü Anadolu kızını evine geri sokup yönetimden uzaklaştırmaktır.
Halbuki Yüce Önder Atatürk Türk toplumunda kadının kendi kültüründe var olan yere yeniden gelebilmesi için gelişmiş birçok ülkeden daha önce kadına seçme ve seçilme hakkını vermiştir. Ayrıca Anadolu kadının toplumda söz sahibi olması için eğitimi yaygınlaştırarak kadınların da eğitim alma hakkını hızlandırmıştır. Kısaca diyebiliriz ki bugün yaşadığımız kadın hareketinin temelleri 1920’lerde atılmıştır.
Tarihimize baktığımızda birçok fikir hareketinin ve sosyal olayın dışarıdan empoze edilerek ülkemizde yer bulmasına binaen belki de tarihimizde ilk defa toplumumuzda kendi iç dinamiklerinden doğan bir sosyal hareket Anadolu kadının sayesinde oluşmuştur. Dolayısıyla bu oluşumun bir noktaya tıkayarak yok edileceğini farz etmek son derece yanlıştır. Yani mesele başörtüsünden ziyade yönetimi kadınlara bırakmama mücadelesidir.
Son söz olarak şunu söylemek isterim ki; dünyada çok hafif olmasına rağmen tahribatı en yüksek element ‘su’dur. Zira su devamlı vurduğu bir noktada en sert cisim olan mermeri bile tahrip edebilmektedir. Büyükler “kadınlar su gibidir” derler. Hedefi su gibi her daim vururlar...
İyi haftalar!...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder