Şairlerin söz ustalığına bayılıyorum. Bazen öyle güzel şeyler söylüyorlar ki söyleyişlerindeki sihir, sizi bulunduğunuz yerden alıyor, başka dünyalara götürüyor. O sihir, hiç düşünmediklerinizi size düşündürüyor, söyletiyor. Sözlerden aldığınız pozitif güçle hayata farklı gözle bakabiliyor, değerlerinize değer katabiliyorsunuz. Sözü içerik ve biçim yönüyle incelediğinizde, olağanüstü bir kurgu, matematik, buluş ve derinlikle karşılaşıyorsunuz.
Söyleyiş güzelliği yönüyle ayrıcalıklı olma hakkı kazanan dizelere “berceste mısra” deniyor. Yahya Kemal’in “Bu dil, ağzımda annemin sütüdür.” dizesi bu türdendir. Yine “Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı”, “Erişir menzil-i maksuda aheste giden.” cümleleri birer marsa-i bercestedir.
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi / Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.” beytini ilkokulun 4. sınıfından beri bilir, zaman zaman tekrarlarım. Duyduğumuz pek çok cümleyi unuttuğumuz halde bu tür söyleyişleri niçin unutmayız? Söyleyişteki güzellik, söylenenin güncelliğini koruması, o sözü kalıcı hale getirip asırlarca yaşatabiliyor.
Bugünlerde iki şiir kitabını dönüşümlü olarak belli aralıklarla okuyorum. Kitapların biri Orhan Veli’ye, diğeri Necip Fazıl’a ait. Orhan Veli’nin “Cımbızlı Şiir”inde bazı kadınları iğneleyen “Ne atom bombası / Ne Londra Konferansı / Bir elinde cımbız / Bir elinde ayna / Umurunda mı dünya!” dizelerini hemen hepimiz duymuşuzdur. Bu dizeleri kolay kolay da unutmayız. Söyleyişteki ahenk, akustik yapı, bakış açısı, bizi kadınlara kızmaktan alıkoyar, hatta tebessüm ettirir. Zaten, şairin görevi, en olumsuzda dahi olumluyu, karanlıkta aydınlığı, çirkinde güzeli görmek, onu en güzel söyleyişle bize sunmak değil midir? Orhan Veli’nin şiirlerinin birinde geçen “Yüzkarası değil, kömür karası / Böyle kazanılır ekmek parası” dizelerini de pek sevmişim. Günlerdir bunları mırıldanıyorum. Kolayca yazılacakmış gibi görünen dizelerdeki aliterasyon, söyleyişi etkili kılıyor. Aynı kelimenin gerçek ve mecaz anlamlarının birlikte kullanılması, dize sonlarındaki kafiye, kişiye söyleyiş zevki veriyor. İçerik de cümleye kalıcılık sağlıyor.
Eskiler, sözlerinde ve düşüncelerinde tutarsızlık, algılamasında zayıflık bulunan kimselere “matematiği zayıf” derlermiş. Benim gözümde Necip Fazıl matematiği en güçlü şairlerden biridir. Onun dizelerindeki simetri, düşüncelerindeki analitik kendisine hayranlığımı sağlıyor. Zaman zaman “Bir düşünce ancak bu kadar güzel anlatılır.” dediğimi hatırlıyorum. Söyleyişindeki mükemmellik, beni başka şiirler okumaktan alıkoymuş, dakikalarca düşünmeye sevk etmiştir. Her biri üç heceden oluşan “İşte iz / Geliniz / Toprak post / Allah dost” dizelerindeki ritim, kafiye, söyleyiş güzelliği ve kolaylığı tam bir şairlik mucizesidir. Hele, üç hece ile dize oluşturmak her şairin becerebileceği bir iş değildir. Bu, bir kafa ve gönül işidir.
İşlediğiniz konuyu ele aldığınız yön de şiiri kalıcı, etkili kılan unsurlardan biridir. Ölüm, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Yahya Kemal’in ve Necip Fazıl’ın dizelerinde korkulan gerçek olmaktan çıkar. Onun için, onların ölümle ilgili dizeleri hafızalardan hiç çıkmaz: “Ölüm, ölene bayram, bayrama sevinmek var; / Oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var.” dizelerini okuyan, ölüme sadece tebessüm eder. “Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber / Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?” dizelerini okuyan ise, ölümü belki de özlemle bekler.
Sözün mimarı kabul ettiğimiz şairler, edebi sanatlara da sıkça başvururlar. Bundaki amaçları anlatımı etkili, canlı kılmaktır, manaya derinlik katmaktır, az sözle çok şey anlatmaktır. Bunu bir okuyucu olarak anlamak da belli bir düzeyi gerektirir. Kazanılan her düzey, anlamak için yapılan her çaba okuyana ayrı bir haz verir. Bu, kişiyi şımartan değil, olgunlaştıran hazdır, yücelten hazdır. Geniş sözcük hazinesine sahip olmak, sanat değeri taşıyan eserler okumak, okuduklarımızı neden sonuç ilişkisine göre analiz etmek, belli bir olgunluğa gelmiş, birikimi fazla insanlarla bir ve beraber olmak; güzellikleri keşfetmemizi sağlayacak, öğrenmekten ve keşfetmekten aldığımız hazzı artıracaktır.
Güzellikleri keşfedip idrak etmek için, bu yolda ter dökenleri ve onların güzelliklerini tanımak gerek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder