Ayrılıkçı terör örgütünü çökertmek için on bin Mehmetçik Irak’ın kuzeyinde… Çeyrek asırdır on binlerce insanımızın ölümüne ve Türk ekonomisinde ciddi tahribata yol açan terör örgütüne gözdağı vermede… Çetin kış şartlarında düşmana korku, dosta güven vermekte…
İlk gelen haberlerde düşman 44 ölü ve çok sayıda yaralı verirken, 5 Mehmetçik şehit… (Harekâtın 3. gününde ölen terörist sayısı 112 ye, şehit sayımız ise 15’e çıktı.) TV yayınına telefonla katılan bir asker annesi şehitlerin isminin açıklanmasını istiyor. Programa katılan uzmanlar “Genelkurmay’ın şehit ailelerine ulaşmıştır, bu haber size gelmediğine göre siz müsterih olun” cevabını veriyor. Acaba o anne, acaba bizler müsterih olabilir miyiz? Çünkü orada bulunan “bütün Mehmetçikler bizim evladımız” diye gönüllerimiz feryat etmekte…
Namık Kemal Zeybek’in benzetmesiyle söyleyelim. “Türklük Karadeniz gibi. Karadeniz binlerce yıldır var. Karadeniz’i besleyen suların hepsi Karadeniz’dir, Karadeniz’i terk eden sular ise artık Karadeniz değildir. Türk’ün şanlı tarihiyle ve temiz soyu ile bu denize katılan herkesin övünmek hakkıdır. Bu denizi terk eden ise bu hakkı kaybetmekte…”
İçinde bulunduğu kültür, medeniyet ve ortak tarih ikliminden kopmak için, kardeşlerine karşı insanlık tarihinin en kalleş yöntemini, terörü uygulayanlar… Tarih boyunca ortak düşmanlarımız olan devletlerin maşası olanlar… Çanakkale’de, Balkanlarda, Kafkaslarda ve diğer cephelerde şehit olup, yan yana yatanların evlatlarını düşman haline getirenler… Mehmetçik’imizin tokadı ile sendelemekte…
Bilmekteyiz ki Güneydoğu’daki halkımız yine aynı denizin parçasıdır. Ancak yine farkındayız ki, Türkiye bu bölgedeki nehirlerin üzerine GAP Projesi kapsamında kurduğu fiziki barajlarla buradan yurtdışına akışları kontrol altına alırken, Türklük denizinden dışarıya akan kültürel ve duygusal nehirlere manevi barajlar koyamadı. Bu ihmalin sonucu olarak, Mehmetçik -20 derece soğukta Irak’ın Kuzeyindeki dağlarda çarpışmakta…
İnsanımız bir yandan çeyrek asırlık beladan kurtuluş ümidiyle sevinmekte. Diğer yandan ABD bu harekâta destek verdiğine göre “ya sınırlı bir harekâtla belanın kökü kazınamayacak veya bu destek karşılığı ABD bizi daha büyük sıkıntılara sokacak” endişesi içinde… Bütün iş askeri başarıyı siyasi başarıya dönüştürebilecek politik maharette…
Harekâtın boyutu ve 150.000 askerimizin de sınırda yığınakta beklemesi sadece PKK’nın etkisizleştirilmesi değil, Irak’ın kuzeyinde belli bir güce ulaşan, boyundan büyük laflar eden Barzani’nin de daha etkisiz hale gelmesini sağlayabilir. Harekâta destek veren ABD, hem Türklerin yeniden dostluğunu kazanmakta ve hem de petrol konusunda haddini aşmakta olan Barzani’nin kulağını çekmekte…
En az bu kadar önemli bir husus ise, TSK’nın sınır ötesi kara harekâtı, (gerçekleştirilen nüfus kaydırmaları akabinde, referandumla bir Kürt şehri yapılmak istenen) Kerkük için, Türk nüfusun haklarını da koruyan bir özel statü imkânı sağlamaya zemin teşkil edebilir… Irak’ta yaşayan Türklerin makûs talihi dönebilir ümidiyle gönüllerimiz bir serçe kanadı gibi pır pır çarpmakta…
Gün birlik günüdür. Dileyelim ki “türban üzerinden koparılan fırtınayı” dindirebilelim. Dileyelim ki Anayasa Mahkememiz Vakıflar Kanununu sınır ötesi harekâtın ruhuna uygun olarak yorumlayıp iptal edebilsin. Dileyelim ki Hükümet özelleştirmeleri yabancılaşmaya dönüştüren tavrına son verebilsin. Bu ülkenin varlıklarına -sadece Mehmetçik değil- iktidarı ve muhalefeti ile bütün partilerimiz, bütün aydınlarımız ve halkımız sahip çıkabilsin. Ne dersiniz acaba gönül çok mu istemekte?
İşin sırrı basit. Gönülden, ta içimizden “ne mutlu Türk’üm” diyebilmekte..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder