Demokrasi ve özgürlük. Sanırım dünyada en sık kullanılan kelimelerin başında gelir. Öyle ki bu kelimeleri kullananları siyasi veya etnik olarak sınıflandırmak da mümkün değil. Her kesim, her alanda hovardaca kullanır bu sihirli kelimeleri.
Kullanılma maksadı mı? İşte bu noktada siyasi farklılık ta, siyasi düşünce de önem kazanır.
Özellikle özgürlük; her nedense siyasi görüşe göre veya inanç durumuna göre farklı farklı anlamlara bürünür. Bu kelimenin anlamı; menfaate göre değişir, ego’ya göre değişir, inanca göre, tutulan siyasi partiye göre değişir. Değişir de değişir. Hatta, özellikle birtakım özel TV’ler de halkımızı dini konularda aydınlatan(!) İslamcı yazarların taraftarı olmaya göre bile değişir.
Ve Türban
İşte bu konuda bir kesim insanların siyasi düşünceleri, inancın önünde gelir. Bu kesim için siyasi liderin görüşü, Ayeti Kerime ve Sünnet’ten daha önemlidir…
Zira sistemsizliğin sistem olduğu ülkemizde sapla saman o kadar biri birine karıştırıldı ki, Allah’ın kanunlarına ve Resulullah (sav) Efendimizin sünnetine itibar etmek, en hafif tanımıyla ayıp sayılır oldu. Zira anayasamızda yer bulan laiklik o kadar çarpıtıldı ki, İslam’a çıkan her yolun önüne set olarak kullanılmaya çalışılıyor. İşin kötüsü bu düşüncedeki art niyetliler oldukça da başarılılar, oldukça etkinler! O kadar ki, Türbana “tehdit unsuru” kılıfı giydirmek için amansızca bir çaba içine girdiler.
Hiç beklenmedik bir partimizi kullanarak Kur’an eğitimini bitirmeyi bile başaran bu unsurlar, 14 asırlık dini ve kültürel bir uygulama olan örtünmeden duydukları rahatsızlığın gerçek sahiplerinin kendileri olduğunu da sanmıyorum. Ama bu yola zorlayan gücün arkasındaki unsurların kimler olduğu konusunda da çok emin değilim.
Öyle ya, % 80 oranında ezici bir çoğunluğun istemesine rağmen bir türlü çözüme ulaşılamadı.
Çözüm sağlanırsa ne olur? En azından başını kapatanla, kapatmayanların biri birine saygısı artar.
Çünkü suni husumet ortadan kalkmış olur. Peki, bu kimin işine gelmez? Malum…
Şuna kesinlikle inanıyorum ki, Turban denilen o bir metre karelik ipek siyasi değildir. Ancak “Turban Siyasi Simgedir” cümlesi tamamen siyasidir.
Gelelim türbanla ilgili mecliste yapılan çözüm çalışmalarına; Malum bu konuda iktidar partisi AKP ile muhalefet partilerinden MHP arasında kısmen de olsa bir düşünce birlikteliği oluştu. Bu önce bizleri oldukça heyecanlandırdı. Ancak heyecanımız tabiri caizse kursağımızda kaldı.
Zira örtünme şekli sosyetemizi (!) sarmayacak ve sadece üniversite öğrencileri için geçerli olacak ve zat-ı muhteremlerin tarifine uygun olarak yapılacakmış.
Peki, İmam Hatip Lisesinde okuyacak olanlar, (dayatılmış şekliyle olsa da) neden bu serbestlikten faydalanmasın bir, ikincisi okumasına izin verilen kızlarımıza neden kamuda çalışma izni verilmesin?
Öyle ya, okurken başını kapatacak, okul bitince ise, Kamu’da iş kapıları kapanacak!
Bu resmen perhiz-turşu uyuşmazlığıdır.
Ayrıca anlaşılmayan bir başka konu da şudur: AİHM’e yapılan başvurular sonucunda Başörtü veya Türban yasağının Avrupa tarafından da onaylandığı, dolayısıyla bunun bir insan hakkı ihlali olmadığı, laikliğin gereği olduğu söyleniyor. Böylece yasağın devam etmesi gerektiği savunuluyor.
Ancak bizde okuldan uzaklaştırılan başörtülü kız öğrenciler, Avrupa’nın bütün üniversitelerinde başörtüleriyle okuyabilmekte, okul sonrası yine başörtüleriyle görev yapabilmektedirler. Avusturya’ da tıp fakültesini bitirip doktorluk yapan kızımız buna bir örnektir.
Bu Laiklik nasıl bir şeyse, bizde başörtüsü ile bozuluyor da, Avrupa da bozulmuyor.
Şimdi her kesime düşen görev; el ele verip, hiç kimseyi rencide etmeyecek, hiç kimsenin hakkını gasp etmeyecek şekilde Laikliğin tanımını yeniden yazmaktır…
Zira bu ve benzeri birçok sıkıntının en büyük müsebbibi, herkese göre değişen laiklik tanımında gizlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder