16 Ocak 2008 Çarşamba

Ne İçin Okumak


Günümüz yazarlarından Murathan Mungan “Tek İşim Kitap Okumak Olsaydı” başlıklı yazısında şunları söylüyor: “Tek işim kitap okumak olsaydı, hayatımı kitap okuyarak kazansaydım. … beni her yıl düzenlenen dünyanın belli başlı bütün kitap fuarlarına götürseler, böylelikle her çıkan yeni kitabı görsem, … Kitapların birçoğunu kendi yazıldıkları dilde okuyacak kadar dil bilsem, fena mı olur? … Sofokles, İbsen, Horatius, Hayyam, Farabi, Shakespeare, Tagore, Mahabarata, Nietzsche, İbni Haldun, Moliere, Konfüçyüs, Çiçero, Tolstoy… bütün bunları kendi dillerinde, dönemlerinin dillerinde okayabilsem. … Bin Bir Gece Masalları’nın Arapçası, İncilin Aramicesi, ipek kâğıtlara yazılan on birinci yüzyıl harikaları, Süryanice dualar, Sümer yazıtları, çivi yazısı, mühürlerde ve paralarda gömülü bütün sözcükler,

lahitlerde saklı sözler, Afrika maskelerinin gizli ve kutsal işaretleri, ceylan derisine yazılmış kitaplar, Pehlevice masallar, Mayaların gün işaretleri, Azteklerin simgeleri, hepsi, hepsi gözlerimin önünde sırlarını bir bir açsalar, Hitit kraliçesi Puduhepa’nın rüyalarını yazdırdığı kil tabletleri okuyabilsem. Medce türkü söyleyebilsem, Kalt dilinde şiirler, aşk ve rüzgar sözcükleri bilsem, Uygurca rüya görsem, Latince ilahiler okusam, Platon’un mağarasında gölgelere karışsam, Arjantin tangolarının argosunu bilsem, Çingenelerin, yüzyılların yollarına bıraktıkları sözcükleri derlesem. Aristo’nun komedyasını bulsam, … Biriktirdiğim bütün el yazmalarından, en yeni kalın ciltli güzel kitaplara varana dek hepsini raflarına dizdiğim bir ilkçağ tapınağına benzeyen kitaplığımın serin, küçük, yeşil avlusunda sonsuz uykuma yatsam, ardımdan insanlar, ne güzel mesleği vardı deseler, yazık, okuyacak ne çok kitabı kaldı geride.”




Murathan Mungan’dan yaptığım bu uzun alıntıya bir de öğrencisi olduğum hocamız Prof. Mehmet Kaplan’dan kısa bir alıntı yapmak istiyorum: “Kitap okumayanlar, belli bir noktada durmuş saate benzerler. Zaman ilerledikçe onlar geriler. Kitapların dünyası, beni boğan ve ezen dar ve kapalı çevreden çok geniş ve derindi… Dünyada bana varlığın sırlarını açacak bir kitap vardı. Yıllarca onu aradım ve maalesef bulamadım.” Keşke, M. Kaplan Hoca, bu itirafı yapmak durumda kalmasaydı!




Bir düşünüre göre de okumak, en faydalı, hoş bir eğlencedir. Kitap, zararsız dosttur, diyenler de var. Bir başkası: “Tanrım! Senden çiçek dolu bir bahçe ile kitap dolu bir kütüphane isterim.” diyor.



Kuran’daki ilk ayetin “Oku” diye başladığını hepimiz biliyoruz. Okumanın yararlı bir eylem olduğuna hatta farz olduğuna kimsenin itirazı yok. Peki ne okumalıyız? Okumak üzerine düşünenler, yazanlar farklı şeyler söylemişler. Kimisi duyduğu hazzı tatmin etmek için, kimisi varlığın sırlarını bulmak için, kimisi zamanı hoş geçirmek için önermiş okumayı. Murathan Mungan ve diğerlerinin okumaları dar bölge müsabakalarına benziyor. Yalnız kendileri için okuyorlar. Mehmet Kaplan’ın okuması varlığın sırrını anlamaya yönelik yani daha derinlikli bir okuma. Ancak, okudukları, maalesef onu bu dünyadayken o sırra ulaştıramıyor. Akıntıya gitmiş emek ve heba edilmiş bir ömür. Yunus Emre, okumanın amacını yedi yüzyıldır haykırıyor: “Okumaktan mana ne / Kişi Hakk’ı bilmektir / Çün okudun bilmezsin / Ha bir kuru emektir”



Bir tarihte “Bütün kitaplar, tek bir kitabı anlamak için okunur.” cümlesini okumuştum. Beni etkileyen bu cümle hafızamda tazeliğini koruyor. Amaç, o kitabı anlamaksa, okumak, kutlu bir uğraş. Mehmet Kaplan’ın ömrü buna yetmemiş, Murathan Mungan’ın böyle bir amacı yok. Ben bu yaşımda bir şey anladım: Okumaya o Kitap’tan başlamak, okuyarak o Kitap’a varmaktan daha doğru.


Hiç yorum yok: