20 Ocak 2008 Pazar

Kuantum’dan İnşallah’a




Daha önceki birçok yazımda, din ile bilim arasında İslam açısından bakıldığında bir çatışma şöyle dursun bir uyum ve destek olduğunu farklı örneklerle vurgulamıştım. Bu uyumun farkında olmanın ise, dini bilgilerle bilimsel bilgilerin arasını açarak dünyaya bakmak yerine ikisiyle beraber bütüncül bir yaklaşımla bakmayı bize sağlayacağını belirtmiştim. Bugün yine aynı konuya, dünyaya bakış açımızı ilgilendiren önemli bir örnek üzerinden temas etmek istiyorum. Bahsedeceğim bu örnek, tarafımdan ele alınmış orijinal bir yaklaşımdır.


Dinimizde önemli bir kavram daha doğrusu prensip vardır: İnşallah. Hatta kimi zaman bazıları "işimiz inşallaha, maşallaha mı kaldı" diye bu yaklaşımla dalga da geçerler. Zaman zaman dalga geçilen ve "akılcı olmayan bir tutum" olarak nitelendirilen bu kavram, bugün bilimin geldiği noktanın ifadesi açısından aslında dinimizde kilit kavram konumundadır.


Nasıl mı?



Fizik bilimiyle ilgili olanlar bilirler. Günümüz fizik yaklaşımı, Newtoncu bir anlayıştan uzaklaşmaya, determinizmin en kuvvetli olduğu alanlardan biri olan fizik alanında da yıkılmasının ardından Kuantum fiziğine yaklaşmaya başlamıştır.


Fizik bilimi, diğer bilimler gibi tarihi süreç içerisinde insanoğlunun dünyaya bakış açısını da etkileyen bir bilimdir. Hatta kimi zaman bu bilimin bulguları üzerinden sosyal olayları tahlil teorileri de geliştirilmiş, sosyal hadiseler de bu bilimin teorileri model alınarak anlaşılmaya çalışılmıştır. Newtoncu fizik anlayışının çift kutuplu, yani siyah beyazcı bakış açısını doğurması, sosyal olayların bu bakış açısından yorumlanmaya çalışılması bu güne kadar hakim olan yaklaşım olarak konuya önemli bir örnektir.


Ne var ki Kuantum fiziği ile birlikte, "kelebek etkisi" adı verilen en ufak ihtimallerin dahi bir olayın seyrini değiştirebildiği, dolayısıyla determinizmin katı bir şekilde geçerli olamayacağı tespiti ortaya çıkmıştır. Bu durumda "grileri" de görmek zorunluluk haline gelmektedir.


İşte tam da bu noktada "inşallah (Allah dilerse)" kavramının önemi ortaya çıkmaktadır. Zira bu kavram bir yönüyle, beklenmeyen ihtimallerin devreye girebilmesinin ve olayın seyrinin değişebilmesinin dinimizde kısaca ifade edilmesidir (Kehf, 24).


Öyle ki, "her şey bitti" denilen bir noktada, bir müslümanın azimle çalışmayı bırakmaması gerektiğinin, tek kişinin bile bir sistemi, bir gidişatı kökünden etkileyip değiştirebileceğinin (ki kuantum fiziğindeki ondalıklarla ifade edilen ihtimaller gibi) ve bu sebeple inancımızı yitirmeden gayret göstermenin, ümitsizliğe düşmemenin temel nedenini bu kelime ifade eder.


Nitekim Çanakkale Zaferi'nde Mehmet Çavuş'un "bitti" denilen bir anda İngiliz gemisini tek başına koyduğu top mermisiyle batırması bu ifadenin gerçekleşmesi değil midir?


Dolayısıyla inşallah kelimesi ve yaklaşımı ile bugün fizik ilminin geldiği ve hayata bakış açımızı, olayları değerlendiriş tarzımızı önemli şekilde değiştirecek Kuantum yaklaşımının paralelliği, din ile bilim arasında bahsettiğimiz uyumun doğru anlaşılmasının bize sağlıklı bir bakış açısı kazandıracağını görmenin önemine işaret eden örneklerden sadece bir tanesidir.


Bu uyum ve destek nedeniyledir ki, dini bilgi bilimsel bilgi ile daha derin anlaşılacağı gibi, bilimsel bilgi de dini bilgi ile daha derin bir boyut kazanacak; insan hem iç hem de dış dünyasıyla bir bölünmüşlüğü değil, bütünlüğü ve tutarlılığı yaşama şansını yakalayacaktır. Yeter ki her iki alanda da doğru ve sağlıklı bilgi edinilsin.



Son olarak eğitim sürecindeki gençlerimize seslenmek istiyorum: Öğrendiğiniz her bilginin, gördüğünüz her dersin sınav geçmekten ziyade bir anlamı olduğunu, her alanın birbiriyle ilişkisi bulunduğunu ve bunları doğru öğrenirseniz hayata doğru bakıp yönünüzü doğru tayin edeceğinizi unutmayın. Hiçbirini küçümsemeyin ve kabiliyetiniz oranında hakkını vermeye çalışın. Önünüze açılacak ufuklara siz bile inanamayacaksınız…



1 yorum:

SPekin dedi ki...

Tebrikler..
Kuantum'u, saçaklı mantığı, gri ve kırçıllılığı ilk olarak Alev Alatlı'dan duyup tanımştık. Burada da görmekten sevinçliyiz. Zira belki de çıkışımız buralardan ve belki de bu yazılardan, bunların eyleme dönüşmesinden geçecek. İnşaallah ve Maşaallah anahtarlarını böylelikle çevirebileceğiz belki de..
Bu işin öncüsü Lütfü Askerzade'yi de unutmadan devamını diliyor ve bekliyoruz. Kaleminize ve fikrinize kuvvet..
S.PEKİN