23 Ocak 2008 Çarşamba

Paralı Yüksek Öğretim

Türkiye ne çekmişse; hep ülkesini tanımayan, ülkesine dışarıdan bakan bazı aydınlardan çekmiştir. Bu yabancılaşmış çevreler sürekli Türkiye'yi kendisine uymayan bir kalıba oturtmaya çalışmışlardır. Neticesi hüsran da olsa; bunda ısrar etmişlerdir. Bazı siyasiler ve değişik çevreler de değişik şey söyleyen bu kişilerin peşine takılmışlar; söylediklerinde bir hikmet var zannetmişlerdir. Siyasetçiler ve bürokratlar, on kere düşünüp bir kere dikkatli konuşmak durumundadırlar.

Günümüzde tartışılan "paralı yüksek öğretim" de gerekli incelenme yapılmadan ve tartışılmadan Sayın YÖK Başkanı tarafından ortaya konulmuştur. Eğitim bir sektör gözüyle görülür. Eğitim, bir ülkenin ihtiyaç duyduğu insangücü kaynağının farklı mesleklerde ve alanlarda nitelik ve nicelik olarak yetiştirildiği bir sektördür.

Kısaca, eğitim ve eğitime ayırılan kaynaklar eğer iyi bir eğitim plânlaması yapılmışsa; farklı mesleklerde insangücü arz ve talep tablosu (açık ve fazlalıklar) dikkate alınmışsa; eğitim-istihdam ilişkileri kurulmuşsa; beyin göçünü önleyen kanallar açılmışsa; eğitim en yüksek hasıla sağlayan, artı hasıla sağlayan bir alandır. Bu açıdan baktığımızda, eğitimin yatırım fonksiyonunu ihmal edemeyiz. Eğitime önemli bir yatırım gözüyle bakmak demek; onu sadece bir maliyet unsuru ve basit bir harcama olarak görmemek demektir. Bu doğru yaklaşım eğitim hizmeti sağlayan devlete patron, hizmetten faydalananlara da müşteri gözüyle bakma yanlışından bizi uzaklaştırır.

Diğer taraftan, eğitim sektörü sadece ferdi hasıla yaratan bir alan da değildir. Ferde meslek ve gelir sağlayıcı bir faydası olmakla beraber; topluma ve üçüncü şahıslara dönük ferdin katkılarını ve yaratıcılığını da ortaya çıkarır. Bu bakımdan, kamu harcamalarının ferdi harcamalarla mukayese dahi edilemeyecek olması, ferdi hasılanın sosyal hasıladan daha yüksek olacağını ilk anda bize düşündürtse de; fert topluma dönük faydalar sağlamakta, hatta vergi mükellefi olarak kamuya dönük gelir akımı doğurmaktadır.

Eğitimde fırsat eşitliği sağlamak, alt ve orta tabaka çocuklarına eğitim yoluyla sosyal hareketliliğe uğratmak ve eğitim hizmeti vermek, kamuya Anayasaca yüklenmiş bir sorumluluktur. Devlet eğitim, sağlık ve ulaştırma dahil sosyal sorumluluklardan kendini dışlayamaz. Dışlarsa da devlet olmaz; tüccar olur. Böyle bir anlayış bizim geleneklerimize de aykırıdır. Kaldı ki; 5000 dolar olduğu ileri sürülen fert başına düşen milli gelir ortadadır. Türkiye, fert başına düşen milli gelirin 20.000 hatta 40.000 dolar olduğu ülkeleri taklit edemez. Ancak, son yıllarda iktidarın bazı kamu hizmetlerini özel sektörün bir kısmına ve bazı belediyelere devrettiği görülmektedir. Son dönemde eğitime yapılan sabit sermaye yatırımı kamuda %5,5 azalırken, özel sektör yatırımlarında kamu destekli olarak %26 artmıştır. Türkiye'de eğitim ve sağlık, vatandaşın istismar edileceği bir pazar olmamalıdır. Türkiye, sosyal devlet özelliğini yitiriyor. Ülke gerçekleri karşısında paralı yüksek öğretim, dar ve ufuksuz bir bakıştır. Yüksek öğretimde birçok yerde öğrencinize milli kimliği olan Türklüğünü hissettiremiyorsunuz ve veremiyorsunuz. Eğitim ve kültür politikalarında mutabakatlarınız net değildir. Türkiye, kararsız toplum manzarası gösteriyor. Gençler, "Sadece kendini düşün ve kurtar, ülkeyi kurtarmak sana mı kaldı" gibi sorumsuzluk örneği telkinlerle karşı karşıyadır. Milli endişe sahibi aydınlar yerine meşru-gayrimeşru fark etmeden sadece kazanıp harcamayı düşünen bir zihniyet yerleşiyor. Muhafazakârlık dahil birçok değerin içi boşalıyor. Para eden bilgi, para etmeyen bilgi ayırımları yapılıyor.

YÖK'ün uğraşacağı ve çözeceği başka önemli sorunlar vardır. Bütçeden eğitime ayırılan pay çok azdır. Yabancı dille eğitim-öğretim sorun deposudur. Türkçe'ye saygısızlık yaygındır. Devlet üniversitelerinin içi boşalmaktadır. Maaşlar alay edilecek düzeydedir. Kaliteli mezunlar asistanlığa talip olmamaktadır. Kütüphane, mediko-sosyal, internet ağı hizmetleri iyileştirilmelidir. Köklü geleneği olan üniversitelere mali kaynak aktarılmalıdır. Çalışanlara kurum kimliği (aidiyet) verilememesi, verimi düşürmektedir. Teknik cihaz, malzeme kullanımı ve bakımı sorunları vardır. Çalışan teknokent, dershane, rehberlik, sosyal tesis eksikliği vardır. Akademik ve idari kadrolar için gerçek performans ölçümleri ve buna göre ödüllendirme yetersizdir.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hocam, elinize sağlık.

Devlete bağlı eğitim kurumlarının göz göre göre başarısızlığa sürüklenmesinin önündeki engellerin neler olduğunu ve bu kurumları içinde bulundukları sıkıntılardan kurtarmak için neler yapılabileceğini sizin bakış açınızla irdeleyen bir yazıyı da okumak isteriz.

Bu güzel yazıdan ötürü teşekkür ediyorum.