6 Ocak 2008 Pazar

İnancı Yaşama Hakkı


Çok yakın bir arkadaşım anlattı. İlimizin beş yıldızlı oteli Grand Yükseliş’te hafta sonu sabahtan akşama kadar süren, iki günlük eğitim programına iştirak etmiş ve öğle namazı kılmak için görevlilerden yer gösterilmesini istemiş. Otel görevlileri önce bütün oda ve salonların dolu olduğunu söylemişler ve daha sonra arkadaşımın ısrarı üzerine bir yemek salonunun köşesinde namaz kılma imkânı yaratılmış. Ertesi gün de namaz kılmak için boş bir oda tahsis etmişler.



Arkadaşımın “neden bir odanın sürekli namaz kılma yeri olarak ayrılmadığını” sorması üzerine yetkili şahıs, böyle bir oda tahsisi yok, ancak oda ve salonlar dolu iken kendi çalışma odalarını dahi böyle talep edenlere verdikleri cevabını vermiş. İlaveten, son senelerde “namaz kılanların sayısında çok hızlı bir artış olduğunu gözlediklerini ve bunların hepsine namaz için çalışma odalarını verdikleri taktirde kendi işlerinin aksayacağını” söylemiş.




Grand Yükseliş otelinde kalan misafirler için bütün odalarda Kur’an, İncil ve Tevrat ile seccade bulundurulduğu ve çeşitli toplantı ve törenler için günübirlik gelip, namaz kılmak isteyenler için boş olan salonlarına seccade sererek yardımcı olmaya çalıştıklarını ben de defalarca gözlemledim. Bu konuda diğer otellerin çoğundan daha duyarlı olduğu kanaatindeyim.




Bu olaydan sonra Milliyet'in geçtiğimiz günlerde yayımladığı ve geçen haftanın Türk basınının en çok tartışılan konusu olan "Gündelik hayatta din, laiklik ve türban" başlıklı araştırma dizisi ve dizi hakkındaki yorumları hatırladım. Tarhan Erdem'in yönetimindeki KONDA araştırma şirketinin Milliyet için yaptığı bu çalışma hakkında Türkiye'de yayımlanan gazetelerde yüzün üzerinde köşe yazısı yayımlandı. Dizi hakkında onlarca haber yapıldı, televizyon kanallarında da pek çok tartışma yapıldı.




Bu anketin gösterdiği en tartışmasız konuların başında şu tespit geliyor: Anket “toplumun büyük çoğunluğunun (yüzde 96,8 'inin) "dindar", en azından "inançlı" olduğunu gösteriyor. İnançsızlık, ateistlikle birlikte yüzde 3 civarında kalıyor.




Tarhan Erdem, toplumumuzda iki aşırı uçtan bahsediyor, bunlardan biri "yobaz sayılabilecek" kesimdir, öbür aşırı uçta ise "bunların tam tersi tarafta bulunanlar" yer alıyor. Erdem, ikisinin toplamının "yüzde 10'u bulmadığını" da belirtiyor. (Milliyet, 9 Aralık 2007) Demek ki, “yobazlarla” “aşırı laikçilerin” toplamı yüzde onu bulmuyor!




Tarhan Erdem ayrıca Türkiye'de geniş muhafazakâr kesimin "kültürel değerlerine bağlı kalarak modernleşmek istediğini" vurguluyor ve şu sonuca varıyor:




"Kültürel değerler dışındaki diğer değerler tartışıldığında başını açanlarla örtenlerin ortaya koydukları görüşler arasındaki fark azalmakta, örtünme hali bir ayıraç olmaktan çıkmaktadır." (Milliyet, 3 Aralık 2007)




Yani muhafazakâr kesim de Devletin ve hukukun laik olmasını istiyor, kadın-erkek eşitliğini savunuyor, sadece dini nikâhla yetinmiyor resmi nikâh yaptırıyor, laik miras hukukunu, ceza hukukunu, demokrasiyi benimsiyor... Türbanlılarda bu oranlar yüzde 90'ın üstündedir!




Buradan anladığımız şudur: Toplumumuz hızlı şehirleşme ve modernleşme etkisinde orta sınıf değerlerinin öne çıktığı bir süreci yaşıyor. Kültür ve inanç değerlerine bağlı kalarak şehirleşmenin nimetlerinden yararlanmak isteyen kitleler, “inancını yaşama hakkına” dayanarak otellerde, alışveriş merkezlerinde namaz kılma mahalleri talep ediyor. Bu süreçte insanımızın çoğunluğu kendisi namaz kılsa da kılmasa da, diğer ibadetleri yapsa da yapmasa da, namaz kılanlara ve diğer ibadetlerini yapanlara saygı duyuyor ve saygı duyulmasını istiyor.




Laik anlayış, çoğunlukta olanın da, azınlıkta olan kesimin de, ister inançlı ister dinsiz olsun, dini inanç ve kanaatlerine ve inandıklarını yaşama hakkına saygı gösterilmesini icap ettirir. Mademki böyle bir dindar kitlenin varlığı bir sosyal vakıadır, bu saygının duyulması modern bir davranış biçimi değil midir?




Bu kapsamda Alışveriş Merkezlerinde müşterilerden gelen talepler dikkate alınarak mescit yapılmaktadır. Ancak Kurban Bayramlarında “İslami usullerde kurban kesimi” için çok iddialı ve özenli hizmet veren Carrefoursa’larda bir namaz kılma yeri bulunmaması, bu şirketin “para kazandırmayan ibadete saygı göstermediği” gibi bir kanaate sebep olmaktadır. (Kaldı ki mescidi olmadığı için Carrefoursa’nın çok sayıda müşteri kaybettiğine inanıyorum.)




Otellerde, alışveriş merkezlerinde müşterilerin, işyerlerinde çalışanların (hakkın kötüye kullanılmasına izin vermeden) namaz, oruç, kurban kesme gibi ibadet haklarına saygı gösterilmesi ve gerekli kolaylığın gösterilmesi toplumsal barış ve huzura yardımcı olacak. Müşteri ve çalışan sadakatini artıracaktır. Ayrıca “din istismarcısı siyasal İslamcıları” da malzemesiz bıraktıracaktır.




Yüzde onluk aşırı kesimin, Türkiye’nin huzurunu bozmasına izin vermeyelim.





19.12.2007

Hiç yorum yok: